Hamd Âlemlerin rabbinedir. Allahım, Ey Rabbimiz! Senin vechinin celâline ve senin hükümranlığının yüceliÄŸine layık ÅŸekilde sana hamd olsun. Seni bütün eksiklerden tenzih ederiz. Ancak sen kendine layıkıyla senâ edersin; biz seni layıkıyla övmeye güç yetiremeyiz. Allahım semavât dolusu, yeryüzü dolusu ve bunlardan öte dilediÄŸin dolulukta hamd sanadır. Bütün övgüler ve yücelik sanadır. Kulların hak olarak söyledikleri sanadır. -ki hepimiz senin kulunuz-
Allahım senin verdiklerine mani’yoktur; mani’olduklarına da verilecek/verecek yoktur. Senin katında sâlih amel dışında dünyalık kısmetlerin (mal – mülk, evlat) hiçbiri fayda veremez.
Allah’tan baÅŸka ilah olmadığına; eÅŸi benzeri ve ÅŸeriki olmadığına ve efendimiz, önderimiz, hâbibimiz, ÅŸefaatçimiz Muhammed’in Allah’ın kulu ve Resulü olduÄŸuna ÅŸehadet ederim. Onu kendi kulları arasından seçip kendine dost kıldı. O da emaneti edâ etti, risâleti tebliÄŸ etti ve ümmete nasihat edip Allah için hak üzere cihad etti. Biz de bütün bunlara ÅŸahitlik edenlerdeniz. Selât ve selamların en güzeli ona, pak aline, seçkin ashabına ve din gününe kadar kendisine ihsan üzre tabii olanların üzerine olsun.
“Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve kiÅŸi yarın için önden ne gönderdiÄŸine baksın. Allah’tan sakının. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (HaÅŸr/18)
Ey deÄŸerli kardeÅŸler, insanların rabbi bütün insanları muhatap alarak ÅŸöyle buyurur:
“İnsanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise hiçbir ÅŸeye ihtiyacı olmayan, övgüye layık olandır. Dilerse sizi götürür (yok eder) ve yeni bir halk getirir. Bu Allah’a zor deÄŸildir.” (Fâtır 15-16-17)
Allah bizim için, insan için ona karşı fakir kalalım ister; insanın her an ona karşı muhtaç olduÄŸunu hissetmesini ister. Çünkü insan, kendi kendinin Allah'tan uzak olduÄŸunu veya Allah'ın kuvvetine gereksinim duymadığını hissederse o artık bir taÄŸut, bir ÅŸeytan olur. Bu kendine yeter hissi, ister mal yönünden isterse de otorite yönünden olsun farketmez.
“EÄŸer Allah, kulları için rızkı (sınırsızca) geniÅŸ tutup-yaysaydı, gerçekten yeryüzünde azarlardı. Ancak O, dilediÄŸi miktar ile indirir. Çünkü O, kullarından haberi olandır, görendir.” (Åžûrâ 27)
“Hayır; insan gerçekten azar, kendini ihtiyaçtan uzak görünce.” (Alak 6-7)
Sürekli bizim onun karşısında muhtaç bir halde boyun eÄŸmemizi ve ondan talep etmemizi, kendi nefsimize defalarca rızkın Allah'tan olduÄŸunu, gücün Allah'tan olduÄŸunu, izzetin Allah’a ait olduÄŸunu, imar etmenin Allah'tan olduÄŸunu tekit etmemizi istemesi, Allah’ın hikmetinden ve yarattıkları hakkındaki ilmindendir. Küçük büyük ne varsa Allah’ın elindedir. İnsan, Allah’a gereksinim duymadığını düÅŸünürse, Allah onu uhrevî cezadan önce dünyevi bir cezaya çarptırmakta acele eder. Buna örnek olarak Kur’an’da Yunus Suresinde bir misal verilmiÅŸtir.
“Öyle ki; yeryüzü güzelliÄŸini alıp süslendiÄŸi, sahiplerinin de artık bunları toplamaya güç yetirebileceklerini sanmışlarken...” -burda güç yetirebilmek yani Allah’a gereksinim duymadan bunu toplayabilmek anlamında... Allah bilir- “iÅŸte tam bu sırada gece veya gündüz ona emrimiz gelmiÅŸtir de, dün sanki hiç bir zenginliÄŸi yokmuÅŸ gibi, onu kökünden biçilip atılmış bir durumda kılmışız.” (Yunus 24)
Allah, insana kendi kudreti ve azametinden bağımsız oldukları zannına kapılmalarını istemez. Ayetteki “ona güç yetirebileceklerini zannına kapılmaları” lafzı geleneksel tefsir bakımından ele alınacak olsa: o ekilmiÅŸ toprağın ürünleri hasat için hazır hale gelmiÅŸtir ve insanlar, inÅŸallah deme gereksinimi duymadan, kendi baÅŸlarına ürünleri hasat etmeye güç yetirebileceklerini sanmışlarken Allah'tan gelen bir ÅŸey onu helak eder.
Bu tefsir ÅŸeklinden uzak bir ÅŸekilde de tefsir olunsa yani bütün yeryüzünü ilgilendirecek bir ÅŸekilde yorumlansa da yine sonuç aynıdır. Çünkü bu asırda insan öyle bir merhaleye vardı ki artık bütün yeryüzünü kitlesel imha silahları veya tahrip gücü yüksek bombalarla yıkabileceÄŸini sanmaktadır. Yani insan bu zanna kapılırsa Allah ona bunu müsade etmez. Velev ki bu insanların seyyidi olan Muhammed (s.a.v) bile olsa! Allah’ın indinde, biiznillah veya inÅŸallah demeksizin “bunu yapacağım” veya “istiyorum” veya “olacak” diyen kimseye rabbi izin vermez.
“Hiç bir ÅŸey hakkında: “Bunu ben yarın yapacağım” deme. Ancak: ‘Allah dilerse’ (inÅŸallah yapacağım de)” (Kehf 23-24)
Bu sürenin, tümüyle kehf suresinin iniÅŸ sebebi herkesçe bilinmektedir. Sebebi bu kıssadır: Yahudiler, daha doÄŸrusu müÅŸrikler, peygamber daha Mekke’deyken Yahudiler’e bazı kimseler yollarlar ve onlara bize öyle sorular verin ki onunla Muhammed (s.a.v)'in Peygamber mi yoksa iftiracı mı olduÄŸunu anlayalım, dediler. Onlar da dediler ki: O’na ruhu sorun, yüzlerce yıl maÄŸarada kalan gençleri sorun, ve Zülkarneyn’i sorun.
Elçiler Medine’den geri döndü ve Allah’ın Resûlüne bu soruları sordular. Paygamber de kendilerine “yarın size haber vereceÄŸim” dedi; “inÅŸallah” demedi. Bunun üzerine vahiy 15 günden fazla bir süre kesildi. Mevzu, davetle iliÅŸkili; yaratılmışların efendisinin sadakatiyle alakalı... MüÅŸrikler ne diyecekti? Risalete karşı kuÅŸkuları, böbürlenme ve kibirleri daha da artacaktı! Buna raÄŸmen mahlukatın Rabbi’nin mahlukatın efendisine öÄŸretisi bütün bu ihtimal ve varsayımlardan daha ciddi bir önemdedir. Nihayet bu sorulara cevap vermek için süre indi. Mukaddimesinde ÅŸöyle buyurulur:
“Hiç bir ÅŸey hakkında: “Bunu ben yarın yapacağım” deme.” (Kehf 23)
Sonra Yüce Allah, Muhammed (s.a.v)’e ÅŸunu haber etti: Buna benzer hatayı ilk iÅŸleyen, sen deÄŸilsin; senden önce Musa'(a.s)ya en alim olan kimdir? Diye soruldu -tabii ki odur, çünkü o nebidir. Allah ona öÄŸretiyor fakat Allah, onun bunu söylemesini istemiyor; Allahu alem yani en alim olan Allah’tır demesini istiyor- ancak kendisi en alim olan benim, dedi. Bunun üzerine Allah, Musa’ya “iki denizin birleÅŸtiÄŸi yere git” diye vahyetti. Bu yer bugün “Râ’s Muhammed” diye adlandırılıyor; Sina Yarımadası’nın güney kesiminde, SüveyÅŸ Körfezi’nin Akabe Körfeziyle bir araya geldiÄŸi yer... bu yer, iki denizin birleÅŸtiÄŸi yerdir.
(*Musa’ya hitaben) Orada bir adamla karşılaÅŸacaksın -tabii bu adam mertebe bakımından Musa'dan daha altta; peygamber deÄŸil ama Allah’ın kendisine ilim verdiÄŸi biri... çünkü Allah, dilediÄŸine öÄŸretir, dilediÄŸini yükseltir ve dilediÄŸini düÅŸürür- BildiÄŸiniz üzre burda üç kıssa cereyan ediyor: Gemiyi batırdı ve bunu kralın gemiyi çalmasından himaye etmek için yaptığını beyan etti. Sonra çocuÄŸu öldürdü ki ilerde salih ebeveynlerinin eza çekmesine sebep olmasın. Ve yıkılmaya yüz tutmuÅŸ duvarı imar etti ki altında yatan hazine ortaya çıkmasın, böylelikle ÅŸehir ahalisi hazineyi (*duvarın sahibi olan yetimlerden) almasın...
Öyle ÅŸeyler öÄŸretilmiÅŸti ki Musa (a.s)'ın kendisi bunları öÄŸrenmemiÅŸti... Tabii Yüce Allah, MaÄŸara ehli ve Zülkarneyn hususlarında da cevap verdi ancak ruh konusunda ise İsra Suresi’nde cevap verdi; bunların hepsi beraber nazil oldu ama ilahi emre göre farklı sureye yerleÅŸtirildi:
“Sana ruhtan soruyorlar. De ki: “Ruh Rabbimin emrindendir. Size ilimden ancak az bir ÅŸey verilmiÅŸtir.” (İsra 85)
İnsanın devamlı öÄŸrenmesi gerekir; çünkü her daim küçük olsun büyük olsun Allah’a muhtaçtır. Bizden biri Rabbinden en ufak bir ÅŸeyde bile talepte bulunmaktan utanç duymamalı. Hadiste ÅŸöyle buyrulur: "Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin, hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar istesin." Yani ayakkabı bağın kopsa ve onu yapamıyorsan, mesela “ya rabbi bana bunu yapacak birini bulmakta yardımcı ol...” gibi ÅŸeyler diyebilirsin mesela... Bundan daha küçük bir istek var mı? Ta ki küçük olsun büyük olsun herÅŸeyde rabbine muhtaç olduÄŸunu hissedesin. Bunun gibi bir çok durumda muhtaciyetimizi hissederiz. Bunların başında yaÄŸmurun gecikmesi gelir. YaÄŸmurun gecikmesi, seni Allah’a muhtaç olduÄŸunu hissettirir. Bilim ilerledi, bir çok alanda insan daha önce hiç kimsenin tahmin edemeyeceÄŸi bir merhaleye ulaÅŸtı. Fakat insanın yaÄŸmur yaÄŸdırmaya gücü yeter mi? Denilir ki bu Sovyetler BirliÄŸi döneminde denendi, bulutları yoÄŸunlaÅŸtıracak bir füze denendi ancak baÅŸarısızlıkla sonuçlandı; hatta bu füze denemesi baÅŸarılı olsaydı bile oran bakımından yaÄŸacak olan yapay yaÄŸmurdan fazla kimyevi madde yaÄŸardı. YaÄŸmur, füzenin kimyasal maddeleriyle kirlenmiÅŸ olarak yaÄŸacaktı.
Bir Cuma günü Resulullah, minberde hutbe verirken çölden bir bedevi geldi ve “Ya Resulullah! Ekinler ve hayvanlar helak oldu” dedi. Ekinlerin helak olması su kıtlığından, hayvanların helak olması ise su ve mera kıtlığı sebebiyle süt vermez oluÅŸundandır. O an Resulullah, hutbeyi bırakıp Allah’a yöneldi ve yaÄŸmur duasında bulundu. Resulullah (s.a.v)’ın hizmetlisi Enes dedi ki: “Vallahi o an gökyüzüne baktık bir bulut parçası bile görünmüyordu (yani dağınık halde bile olsa bir bulut parçası yoktu) ardından kısa bir müddet geçmeden o lahzalarda bize bir bulut göründü, gökyüzünün ortasına geldi ve büyüdü ve saÄŸnak bir ÅŸekilde yağış bıraktı” Tabii Resulullah’ın mescidinin tavanı hurma yapraklarındandı. Enes, yemin ederek dedi ki, o kadar yaÄŸmur yaÄŸdı ki Resulullah’ın sakalları ıslandı. YaÄŸmur bir hafta boyunca yaÄŸmaya devam etti. Bunun üzerine baÅŸka ya da aynı bedevi bir sonraki Cuma günü hutbesinde tekrar Resulullah’a geldi ve “ya Resulullah ekinler ve hayvanlar helak oldu” dedi. Bu sefer ise suyun fazlalığı ve sellerin yoÄŸunluÄŸundan dolayı öyle dedi. Bunun üzerine Resulullah, rabbine yönelerek “Allahım! Üzerimize deÄŸil, çevremize; Allahım, daÄŸlara, tepelere, vadilerin içlerine ve aÄŸaç biten yerlere...” diye dua etti. Bu duayı bitirir bitirmez bulutlar dağıldı ta ki yağış yerleÅŸim yerlerinden uzaklaÅŸana kadar.
O’na tam bir baÄŸlılıkla selât ve selam getirin...
Ey deÄŸerli kardeÅŸlerim! Bunu defalarca zikrettik. Bu, sadece yaratılmışların efendisi Muhammed (s.a.v)’e has bir hadise deÄŸil; bununla ilgili bize bir çok rivayet aktarıldı; insanlar, yaÄŸmur duasında bulundu ve ardından hemen yaÄŸmur yaÄŸdı. Bunlardan biri bana yemin ederek dedi ki köyün birinde -burda Lübnan’ın bir köyünde 40’lı yıllarda- insanlar, yaÄŸmur duasında bulunmak için çıktılar. Yanlarındaki ÅŸeyhin elinde ise bir ÅŸemsiye vardı. Çünkü kendisi, yaÄŸmurun yaÄŸacağına dair kesin bir inanç taşıyordu. Onun bu hali insanların gülmesine sebep olmuÅŸtu; ona, bu yağışsız havada elindeki ÅŸemsiye de ne oluyor, deyip gülüyorlardı. Allah ona rahmet etsin bana yemin etti ki: O zaman üzerinde bir ceket varmış, yaÄŸmur öyle yaÄŸdı ki üzerindeki ceket sırılsıklam oldu, öyle ki onu üzerinden çıkarıp sıkmak mecburiyetinde kaldı. Tıpkı çamaşır makinasının elbiseleri sıktığı gibi... Duadan sonra yaÄŸan saÄŸanak yağıştan dolayı...
Yine bununla ilgili vefat etmiÅŸ allame Åžeyh Muhammed el-Mütevelli eÅŸ-Åžaravi’nin de hatıraları var. Cezayir’deyken... (Tabii yaÄŸmur namazının bir çok ÅŸekli vardır; mescitte de kılınabilir, ancak en faziletli olanı insanların ÅŸehrin dışına çıkıp duada bulunmalarıdır; muhtaciyetlerini göstererek yani üzerlerinde eski, yıpranmış ya da buna benzer kıyafetlerle çıkıp ta ki yaÄŸmur yaÄŸana kadar namaz kılmaları daha uygundur. Tabii tek yol bu deÄŸildir. BilindiÄŸi gibi Peygamber (s.a.v) yaÄŸmur duasında bulunurken Cuma hutbesi minberinde duruyordu.) Åžeyh Mütevelli, yaÄŸmur namazı Cuma namazından sonra kılmaya karar vermiÅŸti. Cemaatin arasında iki tane bakan da bulunuyordu. Huari Bumedyen (*Cezayir Eski Devlet BaÅŸkanı) dönemiydi. Devletin çizgisi komünizme yakın bir solculuÄŸa yakındı o zamanlar. Diyor ki (*diyen: Åžeyh Mütevelli) biz yaÄŸmur duasını henüz tamamlamamışken saÄŸnak bir ÅŸekilde yaÄŸmur yaÄŸmaya baÅŸladı. Bunun üzerine o iki Bakandan biri “eÅŸhedü en lailehe illallah” “bu İslâm’ın azametindendir, bu duanın azametindendir” demeye baÅŸladı. DiÄŸeri ise inanmak istemeyen her insan gibi “yok bu bir tesadüf” dedi.
Ey deÄŸerli kardeÅŸlerim, ÅŸimdi biz de yaÄŸmura muhtaç bir haldeyiz. Aramızda suya ihtiyaç duyan bir bostan ya da ekinliÄŸe sahip kimsenin olduÄŸunu sanmıyorum ancak bütün canlılığın temeli sudur. Bununla ilgili olarak Allah ÅŸöyle buyurur:
“Ve her canlı ÅŸeyi sudan yarattık.” (Enbiya 30)
Yine ey kardeÅŸlerim aynı minvalden yola çıkarsak, son iki yıldır zuhur eden bu hastalık önünde insanın nasıl da güçsüz kaldığını gördük. DoÄŸrudur, buna karşı bazı hafifletici tedbirler ve aşılar bulduk fakat kuÅŸkusuz hayatı felç etti ve bize Allah’ın kudreti karşısında durma halimizin ne kadar beyhude bir hal olduÄŸunu gösterdi. Bizden baÅŸka özellikle dünyanın okyanus kıyısındaki yerleÅŸim yerlerine bazen kasırgalar tsunami ve fırtınalar vuruyor. İnsanın tahmin edemeyeceÄŸi büyüklükte ve ÅŸekilde geliyor. Fakat insanın bunu durdurmaya gücü yok. Hatta geliÅŸ yönü ve seyrini tespit etmeye bile imkanı yok. Diyorlar ki yarın bu yönden gelecek fakat baÅŸka bir yönden gidiyor...
Bir çok hastalık da öyle... DoÄŸrudur; Peygamber “Ey Allah’ın kulları tedavi olun! Allah'ın yarattığı her hastalık için yarattığı bir deva da vardır.” Diye buyuruyor. Fakat bazı hastalıklar var ki insana karşı adeta asi olarak kalıyor. Ta ki insan, duaya muhtaç ve Allah’a karşı zelil olduÄŸunun bilincine varsın!
Lübnan’ın yaÅŸadıkları da yine bu minvaldendir; yönetici pozisyonunda bulunanlarda imandan az bir ÅŸey hissedersiniz. Onlar rızkın İbni Selman’ın veya İbni karpuzun veya İbni hiyarın elinde olduÄŸunu zannediyorlar ya da insanların böyle zannetmelerine sebep oluyorlar. İşte bu adi kiÅŸiler, Allah’a ve insanlara yalan söylüyorlar. İşte bu kiÅŸiler Allah'ın dini ve insanların aklını hafife alıyorlar. Üstüne üstlük bir kelimelik eleÅŸtiriyi de kabul etmiyorlar. Bunların Allah katında deÄŸeri nedir?! Allah’ın kulların rızkını kendilerine tevdi ettiÄŸi kiÅŸilerden daha küçüktür bunlar... veya Allah’ın kulların ve devletlerin geleceÄŸini kendi ellerine bıraktığı kiÅŸilerden daha küçüktür bunlar... Fakat sorun bu zalimlerde deÄŸil; sorun Allah’a dayanmayan ona tevekkül etmeyen, sadece zahiri düÅŸünüp batını görmeyen insanlardadır. Yüce Allah’ın da haber verdiÄŸi gibi:
“Onlar, dünya hayatından (yalnızca) görünürde olanı bilirler. Ahiretten ise gafil olanlardır.” (Rum 7)
Ey insanlar özellikle de ey Allah’ın yönetici kıldığı kiÅŸiler gaflete düÅŸmeyin! Allah’ın ÅŸanı daha yücedir ve Allah geleceÄŸimizi aÅŸağılık bir kiÅŸinin veya büyümüÅŸ ya da küçülmüÅŸ bir Emirin eline vermekten daha uludur. KuÅŸkusuz Rezzak olan Allah’tır. KuÅŸkusuz Kâvî ve kadir olan Allah’tır. Her ÅŸey Allah'ın elindedir; eÄŸer bir ÅŸeyin olmasını dilerse ona “ol” der ve hemencecik oluverir. Sıkıntılara karşı iÅŸte böyle Allah’a tevekkül ve teveccüh ederek durun. Tabii Allah’a tevekkül etmek sebepleri terk etmek demek deÄŸildir. Sebepleri kuÅŸanıp Allah’a tevekkül etmektir. Her ÅŸeyin sebeplerden meyadana geldiÄŸini zannetmek de kesinlikle doÄŸru deÄŸildir. Yüce Allah bize sebepleri yerine getirmemizi emretti fakat bununla beraber olası bir rızık kaygısı veya sözde ÅŸeref veya baÅŸkaları tarafından verilen onur için kimseye boyun eÄŸmememizi gerekli kıldı. İşte bu yüzden Allah bu adilerin göÄŸsünü daraltır... Mal ve mülkleriyle size kibirlenen bu kiÅŸilerden biri ÅŸayet içine dönse kendini küçük görecektir. Yüce Allah’ın da onları vasf ettiÄŸi gibi: “Kendilerine gelmiÅŸ açık bir delil olmaksızın Allah’ın ayetleri hakkında mücadele edenler var ya, onların göÄŸüslerinde eriÅŸemeyecekleri bir büyüklükten baÅŸka bir ÅŸey yok.“ (Mümin 56)
Onlardan biri de kendi içinde zelil durumda ÅŸöyle söylemektedir: Ben ki Kralım! Yemen savaşı için altı yıl içinde bir trilyon dolar, yani bin milyon dolar harcadım. Bu yalın ayaklı, yarı çıplak asker mi beni yenecek?!
Ayaklarında hafif plastik terliklerle nasıl silah kullandıklarını gördünüz mü? Ve ne giydiklerini ve ne içtiklerini?... İşte Allah'tan baÅŸka kimseyi yüceltmeyenler ve gücü yalnızca Allah'tan bilip sebeplere takılmayanlar iÅŸte böyleleriyle Allah, karalları ve yöneticileri zelil duruma düÅŸürmek istiyor deÄŸil mi? Ey kardeÅŸlerim bu bize has bir ÅŸey deÄŸildir; nice halklar gördük... ÖrneÄŸin Amerika’yı yenen Viyetnam’ı gördük. Daha baÅŸka halklar; Afrika’da, orda, burda... Nice büyük imparatorluk yenilgiye uÄŸradı... Mühim olan bu zelillerin karşısında zayıf düÅŸmememizdir.
Alimlerin Sultanı el-İzz bin Abdüsselam. Kendisi çağının alimiydi Hicri 7. Yüzyılda yani takriben 600 – 700 yıl önce yaÅŸamış büyük bir âlim. Bu alim, Filistin'de Ayn Calut muharebesinde Tatarlara karşı zafer kazanılmasında aktif bir rol oynadı. Åžimdilik detaylara girmeyelim. Günlerden bir gün Mısır kralı büyük bir geçit töreniyle ÅŸehre çıkmışken kendisi yolun ortasında durdu askerlerin, korumaların, alayların ve kalabalığın arasından krala: “Ey Eyüp!” diye seslendi. Hiçbir ünvanla deÄŸil; bizzat ismiyle seslendi: “Bu büyük tören alayı eÅŸliÄŸinde kutlamada bulunuyorsun ama senin ÅŸehrinde ÅŸarap satıp alanlar var!”
“Hayır, hayır vallahi bundan haberim yoktu herhalde babamın günlerinden kalmadır” dedi. (Evet kendisi yönetimde henüz yeniydi) yoksa sen,“atalarımızı bir din üzere bulduk biz de ÅŸimdi onların izleri üzere doÄŸru yolda gidiyoruz (zuhruf 22)” diyenlerden misin? “Hayır, hayır ben onlardan deÄŸilim” dedi.
Kral bineÄŸinin üzerinde olduÄŸu halde askerlerine, gidin! SöylediÄŸi yeri bulun ve alkol satılan bu hanları kapatın, diye emretti. Tabii hikaye bu deÄŸil. Hikaye İzz’e sen nasıl yanındaki kalabalığa raÄŸmen Eyüb’e bu ÅŸekilde hitap edersin diye sorulduÄŸunda verdiÄŸi ÅŸu cevaptadır: “vallahi Allah'ın azametini kendimde hissettim, öyle ki Eyüp önümde adeta deÄŸersiz bir kedi gibi göründü”
O halde Allah’ın azametiyle kuÅŸanın. Böylece tüm güçlükler ve fitneler Allah’ın izniyle küçülecektir.
Hamd yalnızca Allah’adır. Selât ve selâm Allah’ın elçisi Muhammed’e âline, ashabına ve ona tâbi olanların üzerine olsun. Allah’tan baÅŸka bir ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın elçisi olduÄŸuna ÅŸehadet ederim.
“Ey iman edenler! Allah’tan sakının.”
Ey deÄŸerli kardeÅŸlerim! Tüm insanlar için geçerli olan kendilerine ulema ismi verilenler için de geçerlidir. Bir kimsenin dinde alim olması bu, ilminin tatbik olduÄŸu ya da hayatta insanlara öÄŸrettikleriyle davranışları arasında bir uyum olduÄŸu anlamına gelmez maalefes... Åžairin de dediÄŸi gibi: “EÄŸer ilim ehli, ilmin hakkını verseydiler ilim de onlara haklarını verirdi. İlme yüce ve ulu bir gözle baksaydılar. İlim insanların gözünde yüce ve ulu olurdu. Fakat ne yazık ki çıkarları için ilme hürmetsizlik ettiler ve onun yüzünü kirlettiler. Öyle ki ilim de kaskatı bir somurtkanlığa büründü.”
Åžayet alimler kendilerine düÅŸen hakiki görevlerini yerine getirmiÅŸ olsaydılar bugün Müslümanların başına bunlar gelmezdi.
Hadiste ÅŸöyle geçer: İki sınıf vardır ki onlar salâha ererse insanlar da salâha erer; fesâda düÅŸerse insanlar da fesâda düÅŸer. Bunlar âlimler ve yöneticilerdir.
Birçok kimse Suriye Arap Cumhuriyeti’nin Fetva Kurumu’nun iptal etme kararını soruyor. Tabii bu meselenin uzun bir açıklamaya ihtiyacı vardır. Ancak biz diyoruz ki Åžura ciddi bir meseledir, uygulamaya geçildiÄŸi takdirde büyük alimlerden oluÅŸan fetva meclisi çok büyük bir iÅŸtir. Fakat İslâmî tutum adına sözcülük yapacak müftülük makamının ilgası fikri gayrı makbul bir fikirdir. Bu fikir özellikle de fitnecilerin, tekfircilerin ve Suriye’ye düzenlenen entrikalar karşısında duran bu alimlerin oynadıkları rolle uyuÅŸan bir fikir deÄŸildir bu.
Hem buradan hem de baÅŸka bir yerden BaÅŸkan BeÅŸÅŸar Esed’e bu kabul edilemez karardan vazgeçmesini tavsiye ediyoruz. Velev ki bu kararı destekleyen ve onaylayan âlimleri görmüÅŸ olsak da... çünkü yaygın kanaate göre bu konuda tavır belirtme yetkileri ellerinden alınmıştır... Bu konuya iliÅŸkin baÅŸka duruÅŸlarımız da olacak... Allah’tan bizi her hayırda muvaffak kılmasını diliyoruz.
Namazda yaÄŸmur için kunuta geçeceÄŸiz Allah’ın izniyle...
Åžüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.”
Allah’ım! Efendimiz İbrahim ve âline salat ettiÄŸin gibi efendimiz Muhammed ve âline salat et.
Allahım (peygamber efendimiz) Hz. Muhammed ve âlini, Hz. İbrahim efendimiz ve alinî mübarek kıldığın gibi mübarek kıl.
Åžüphesiz sen Hamîdsin, Mecîdsin.
Allah’ım bize maÄŸfiret ve merhamet buyur! Bizi bağışla ve affet. Bizi baÅŸkasına muhtaç eyleme. Kâfirlerin bize kurduÄŸu tuzakları boÅŸa çıkar. Babalarımıza ve annelerimize maÄŸfiret buyur. Kur’an-ı Kerim’i kalbimizin baharı kıl. Allah’ım öfke ve gazabı üzerimizden kaldır! İşimizde bizim için muvaffakiyet hazırla. Dinimizde bize faydalı olanı öÄŸret ve bize öÄŸrettiklerini bize faydalı kıl. İlmimizi arttır ve bizi salihler zümresine ulaÅŸtır. Allah’ım hak olanı bize hak olarak göster ve ona tâbi olmamızı nasip et. Batıl olanı bize batıl olarak göster ve bizi ondan uzak tut. Allah’ım islam ve müslümanlar için hayır isteyene onu hayırla muvaffak kıl, Allah’ım İslam ve müslümanlar için ÅŸer isteyeni ise muktedir ve güçlü bir ÅŸekilde onun canını al. Allah’ım bize bereketli yaÄŸmur ihsan eyle ve bizi ümitsizliÄŸe kapılanlardan kılma!
Babalarımıza annelerimize maÄŸfiret buyur, iÅŸlerimizi hayırlısıyla sonuçlandır.
Ey Allah’ın kulları:
Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliÄŸi, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin iÅŸleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düÅŸünüp tutasınız diye size öÄŸüt veriyor. “ (Nahl 90)
KUDÜS GÖNÜLLÜLERİ EĞİTİM AKADEMİSİ