Hamd Âlemlerin rabbinedir. Allahım, Ey Rabbimiz! Senin vechinin celâline ve senin hükümranlığının yüceliÄŸine layık ÅŸekilde sana hamd olsun.
Seni bütün eksiklerden tenzih ederiz. Ancak sen kendine layıkıyla senâ edersin; biz seni layıkıyla övmeye güç yetiremeyiz. Allahım semavât dolusu, yeryüzü dolusu ve bunlardan öte dilediÄŸin dolulukta hamd sanadır.
Bütün övgüler ve yücelik sanadır. Kulların hak olarak söyledikleri sanadır. -ki hepimiz senin kulunuz-
Allahım senin verdiklerine mani’yoktur; mani'olduklarına da verilecek/verecek yoktur. Senin katında sâlih amel dışında dünyalık kısmetlerin (mal – mülk, evlat) hiçbiri fayda veremez.
Allah'tan baÅŸka ilah olmadığına; eÅŸi benzeri ve ÅŸeriki olmadığına ve efendimiz, önderimiz, hâbibimiz, ÅŸefaatçimiz Abdullah oÄŸlu Muhammed’in O'nun Resulü olduÄŸuna ÅŸehadet ederim. Onu kendi kulları arasından seçip kendine dost kıldı. O da emaneti edâ etti, risâleti tebliÄŸ etti ve ümmete nasihat edip Allah için hak üzere cihad etti. Biz de bütün bunlara ÅŸahitlik edenlerdeniz.
Selât ve selamların en güzeli ona, pak aline, seçkin ashabına ve din gününe kadar kendisine ihsan üzre tabii olanların üzerine olsun.
“Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve kiÅŸi yarın için önden ne gönderdiÄŸine baksın. Allah'tan sakının. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (HaÅŸr/18)
Ey kardeÅŸlerim, bilmelisiniz ki hilâf (*çeÅŸitlilik) insanın tabiatının parçalarından bir parçadır.
“Rabbin dileseydi insanları bir tek ümmet yapardı. Ama onlar ihtilaf edip durmaktadırlar, Rabbinin rahmet ettikleri hariç. O, onları bunun için yarattı. ” (Hud/118-119)
Hilâf çeÅŸitlilik manasında; ayrıklık, münazaa ya da muhalefet anlamında deÄŸil.
Hilâf, insanın kiÅŸiliÄŸini ortaya çıkarır; doÄŸruluÄŸunu yalanından, istikametini sapkınlığından, gösterdiÄŸini sakladığından ayırt ederek her ÅŸeyi ortaya serer.
Müslümanlar, ehli kitapla anlaÅŸmazlığa düÅŸünce Rabbimiz onları “ortak söze” gelmelerine davet etti:
“De ki: “Ey kitap ehli! Aramızda ortak olan bir söze gelin: Allah’tan baÅŸkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir ÅŸeyi eÅŸ koÅŸmayalım ve Allah’ı bırakıp birbirlerimizi Rabb edinmeyelim.” EÄŸer yüz çevirirlerse: “Åžahit olun ki, biz Müslümanlarız” deyin.” (Al-i İmran/64)
(Yüce Allah) MüÅŸrikleri de uyardı:
“De ki: “Size bir ÅŸeyi öÄŸütlüyorum: Allah için ikiÅŸer ikiÅŸer ve teker teker durup sonra düÅŸünmenizi. (Göreceksiniz ki) arkadaşınızda hiçbir delilik eseri yoktur. O ancak ÅŸiddetli bir azabın öncesinde sizin için bir uyarıcıdır.” (sebe’46)
Yani ikiÅŸer, üçer, dörder ÅŸekilde düÅŸünün hele gerçekten sizi bu dine davet eden adam deli mi akıllı mı diye...
Sonra ÅŸunu buyurur:
“O halde biz veya siz, ikimizden biri, ya doÄŸru yol üzerinde veya açık bir sapıklık içindedir.” (Sebe’/ 24)
Yani belki de biz bir yanlışlık içerisindeyiz, gelin tartışalım...
Sonra Yahudileri de kınar ( çünkü Yahudiler hakem olarak taÄŸut birini tercih ettiler) ve ÅŸöyle buyurur:
“Kendilerine Kitaptan bir nasip verilenleri görmedin mi? Aralarında Allah’ın Kitabı hükmetsin diye çaÄŸrılıyorlar da, onlardan bir bölümü yüz çeviriyor. Onlar, iÅŸte böyle yüz çevirenlerdir.” (Al-i İmran 23)
BaÅŸka bir ayette de ÅŸöyle buyurur:
“Kendilerine kitaptan bir nasip verilenleri görmedin mi? Onlar, taÄŸuta ve cibt’e inanıyorlar ve diÄŸer inkâr edenler için: ‘Bunlar, iman edenlerden daha doÄŸru bir yoldadır’ diyorlar.” (Nisâ 51)
Bir müÅŸrik bir Yahudiyle anlaÅŸmazlığa düÅŸtü Yahudiye: “Gel sorunumuzu Muhammed’e götürelim aramızda o hakem olsun, dedi. Yahudi ise bu teklifi reddederek; cahiliyye ehlinden falanca birine gidelim o Muhammed’ten daha iyidir, dedi. KastettiÄŸi kiÅŸi taÄŸut biri.
Velhasıl herhangi bir anlaÅŸmazlık için muhakkak bir hakem, herhangi bir ihtilaf için de (çözüm için) muhakkak bir merci gerekir.
“Bir konuda anlaÅŸmazlığa düÅŸerseniz, Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız onu Allah’a ve Peygamber’e götürün. Bu daha hayırlı ve sonuç bakımından da daha güzeldir.” (Nisâ 59)
Yani merci, hakem, terazi, kanun bunlar şarttır.
Tam da burdan yola çıkarak, bu söyleyeceklerimi sizin iÅŸitmediÄŸinizi varsayarak hiç eÄŸip bükmeden Riyad’a veya İbni Selman artık nerde ikamet ediyorsa sözümü oraya yöneltiyorum ve diyorum ki: Ey İbni Selman! Sen hangi kanuna dayanarak bize düÅŸmanlık ediyorsun? Bize bir ilke veya bir kanun veya bir ÅŸeriat veya bir örf veya bir yasa göster ki onu kendi aramıza hakem koyalım. KuÅŸkusuz bunda kazanan biz oluruz. Hiç farketmez ister Allah’ın ÅŸeriatına gidelim ister uluslararası bir kanun merciine ya da genel siyasi ilkelere ya da hakiki Araplığın prensiplerine müracaat edelim biz kazanırız ve seni haksız çıkartırız, bizim gerekçelerimiz daha güçlü çıkacaktır.
Sen bize ancak orman kanunuyla, vahÅŸi kanunuyla, zayıfın aleyhindeki güçlünün kanunuyla, Allah’ın alçalttığı mustazaf aleyhindeki müstekbirin kanunuyla galip gelirsin.
Åžeriata göre bizden üstün deÄŸilsin. Bilakis biz senden üstünüz. Bunu destekleyecek tefsire mahal vermeyen apaçık ayetler vardır.
Bazı sahabeler kendi aralarında tartıştılar. Bunlardan biri de Peygamber (s.a.v)’in amcası Abbas’tı. Dedi ki: “ben hacılara su veriyorum, bundan daha faziletli bir iÅŸ var mı!” Talha bin Åžeybe ise dedi ki: “Kâbe’nin anahtarı bendedir, ne zaman istesem içine girerim. Benden daha faziletlisi mi var!”
Ali, onlara “mücahitler, sizden daha hayırlıdır, siz İslam’a giresiniz diye savaÅŸanlar sizden daha hayırlılar” dedi.
Tartışmayı Resulullah (s.a.v)’a getirdiler bu sefer hakem alemlerin rabbi olan Allah'tı. Hiçbir tefsire yer bırakmayan apaçık ayetleriyle ÅŸöyle buyurdu:
“Hacılara su vermeyi ve Mescidi Haram’ı onarmayı, Allah’a ve ahiret gününe iman eden ve Allah yolunda cihad eden(in yaptığı) ile bir mi tutuyorsunuz! Allah katında bir olmazlar. Allah zalimler topluluÄŸunu doÄŸru yola sahiptirler
İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda canlarıyla, mallarıyla cihad edenler Allah katında daha büyük dereceye sahiptirler. KurtuluÅŸa erecek olanlar da onlardır. Rableri onları kendi katından bir rahmet, hoÅŸnutluk ve kendileri için içerisinde tükenmeyen nimetler bulunan cennetlerle müjdelemektedir. Orada sonsuza kadar kalıcıdırlar. Muhakkak ki büyük ecir Allah katındadır.” (Tevbe/19-20-21-22)
Sen Haremeyn’i himaye ediyorsun ha! Evvela sen yalancısın!
Sen ve etrafındakiler ve seninle birlikte olanlar Mescid’ül-Haram’a ihsan üzre hizmet ettiÄŸini farzedelim. Yine de Gazze ve onun tünellerinde ya da Lübnan’ın güneyinde ya da tekfircilere karşı Suriye’de, Irak'ta ya da Yemen’de iki gün cihad eden küçük bir mücahit senden ve bütün sülalenden daha hayırlıdır! Bu Kur’an’ın açık hükmüdür.
Yoksa sen Yemen’deki halkı öldürmeyi, Suriye’yi harap hale getirmeyi cihad mı sandın!? Ve bunu yapmayı hangi hukuka göre cihad olarak gördün!?
Biz Allah'ın kitabını hakem olarak görüyor ve sen bizden üstün deÄŸilsin biz senden üstünüz diyoruz! Çünkü biz İslâm’ı savunduk, Araplığı koruduk, toprağımızı özgürleÅŸtirdik ve İsrail’in burnunu defalarca yere sürttük!
Yoksa sen bize malınla mı üstünlük taslıyorsun?! Oysa malın hiçbir kıymeti yoktur; o sadece bir süs ve arttırma yarışıdır.
“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, bir oyalanma, bir süs, aranızda övünme ve malları ve çocukları artırma yarışıdır. Tıpkı bir yaÄŸmur gibi ki, onun bitirdiÄŸi bitki çiftçilerin hoÅŸuna gider. Sonra kurur ve sen onu sapsarı görürsün. Sonra da çer çöp oluverir.” (Hâdid/20)
Yine bu baÄŸlamda Yüce Allah, buyurdu ki:
“Biz hangi beldeye bir uyarıcı gönderdiysek muhakkak oranın refah içinde şımarmış olanları: “Biz sizinle gönderileni inkâr ediyoruz” dedi. Ve: “Biz mallar ve evlatlar bakımından daha çoÄŸunluktayız ve bir azaba uÄŸratılacak da deÄŸiliz” de demiÅŸlerdir.” (Sebe’ 34-35)
“Bizim katımızda sizi (bize) yaklaÅŸtıracak olan ne mallarınız ne de çocuklarınızdır. “ (Sebe’ 37)
Senin malın seni ne Allah’a yaklaÅŸtırır ne ÅŸeriatın hamisi kılar ne de İslam ya da Araplık adına sözcü yapar. Bilakis sen köy ve ÅŸehirlerin sürekli tahrib edilmesine sebep olan alçak tarafın sözcüsün!
Bize ÅŸeriattan, Kur’an’dan, Hadis’ten bize karşı haklı olduÄŸunu gösteren bir ayet, bir hadis ya da ÅŸeri bir hüküm getir. Bulamazsın. Ancak kendi elinle yazdıklarını, “bu Allah'tandır” dersin.
Bir ülke bina ettiÄŸini iddia ediyorsun fakat bina ettiÄŸin ÅŸey yok olacak olan bir miras ve ÅŸahsi bir böbürleniÅŸten ibarettir. Bundan fazlası deÄŸil.
Uluslararası Hukuku mu hakem kılalım? -tabi yazılı metninden bahsediyorum, uygulamadakinden bahsetmiyorum. İnsan Hakları Komisyonu, UNICEF, BM ve benzeri kuruluÅŸların yazılı metinlerinde var olan ama uygulanmayan kanunlar- bunların tümü seni ve egemen devletlere karşı yapılan saldırganlığı kınayacaktır. Tabii elimizde olsaydı biz egemen devletler istemezdik; biz tek bir devlet istiyoruz; o da “okyanustan körfeze kadar”(*Arap milliyetçilerin tek devlet olma idealini taşıyan slogan) deÄŸil; Endonezya’dan Nijerya’ya kadar.
Fakat biz ÅŸuan içerisinde bulunduÄŸumuz gerçeklikten konuÅŸacak olursak, bunlar egemen devletler, bunlara saldırma hakkını kendinde nasıl buluyorsun?!
Esirler, öldürülüyor, hatta öyle bir muameleye maruz kalıyorlar ki İsrail hapishanelerinde kardeÅŸlerimize ve kahramanlarımıza yapılanlardan daha kötü bir muamele...
Hangi uluslararası kanun seni koruyabilir ki? DoÄŸru, bugün uluslararası kanun lal ve dilsiz kesilmiÅŸtir. Hatta taraf tutmaktadır. Fakat biz kanunun yazılı ilkelerinden bahsediyoruz. Yemen sana saldırdığı için sen kendini savunuyorsun iddianı doÄŸrulayacak ve bizi bununla ikna edecek tek bir ilke getir. Bu senin yalan bir söylentindir. Hadi Suudi’yi müdafaa ettiÄŸine bizi ikna et ki biz de senin yanında duralım. İşte sen bunu yapamazsınız, sen mustazaf aleyhindeki düÅŸmancı ve müstekbir mantığıyla saldırganlığı tercih ediyorsun.
Ubey İbni Halef’in kölesi olan Bilali HabeÅŸi’n hür olmasına tahammül etmediÄŸi gibi sen de tahammül etmiyorsun. Ki Bilal onu bir efendi deÄŸil; bir insan olarak muhatap alıyor ve onu sorguluyordu. Ve olanlardan sonra Bilal “ahadun ahad” dedi ta ki Allah onu hür kıldı.
Sen de öyle! İstiyorsun ki Yemen halkı, senin yanında birer zelil köle olsun, senin yanında ki şımarık zenginlerin nezdinde çirkin olarak görünen iÅŸleri yapsın...
Fakat tarih, insanların sevdiÄŸi ÅŸekilde kalmaz. Åžöyle bir göz at tarihe: Orda ümmetlerin durumunun nasıl deÄŸiÅŸtiÄŸini; kölemenlerin hükümdar olduklarını, kölelerin ise efendi olduklarını ve daha nice ÅŸeyler görürsün.
Daha önce de defalarca söylediÄŸimiz gibi uzun zamandan beri saygı duyacağımız bir Arap Zirvesi olmamıştır... sadece 1962 yılındaki Hortum Zirvesi hariç; “ (*İsrail ile) ne barış olacak ne müzakere olacak ne de tanıma” sözlerinin denildiÄŸi o zirveye saygı duyuyoruz. Kapatıldı.
Arap BirliÄŸi Genel Sekreteri’nin hiçbir plan programı yoktur. Kardahî, ona “bize bir ÅŸeyler ver” dediÄŸi zaman: “sonra bakarız” diye başından savıyor. Yani bu adam aslında müstekbirin sözcüsüdür; petrolün sözcüsüdür! Şımarmışların sözcülüÄŸünü yapıyor; Arap halklarının sözcülüÄŸünü deÄŸil!
Geçen hafta da söz ettiÄŸimiz gibi... Araplık üzerine konuÅŸan kimseler! Hangi Araplıktan bahsediyorlar? Bunlar Arap deÄŸil; bedevi kimselerdir.
Tekrar ediyorum cahiliyye devrinde Araplara dair olan her ÅŸey, topyekûn iÄŸrenç ya da kötü deÄŸildi. Samuel’den Anter’den, Züheyr’den ve daha nicelerinden söz ettik... Tabii bu detaylandırılmaya muhtaç bir mevzu. Fakat onlar Arapların birbirlerine sahip çıkmasının gerekliliÄŸinden, Arap toplumundan bahsederlerse o zaman biz de onlara açık bir ÅŸekilde ÅŸunu dememiz lazım: Araplık olması gerektiÄŸi gibi Arapların birliÄŸi, Siyonizme karşı çıkma, Arapların birlik olma çaÄŸrısı, toplumsal adalet, emperyalist Amerika’ya karşı tavır almak anlamına geldiÄŸi zamanlar siz o zaman Araplığa karşı duruyordunuz; onu recm ediyordunuz, ona küfrediyordunuz, ondan beri duruyordunuz.
Bugün siz (*İsrail ile) normalleÅŸme adımları atan, aldatmaca, siyonizm ve Amerika’ya teslim olan Araplığının yanındasınız.
Elhamdülillah Mısır’dan bir ses çıktı, bildiÄŸiniz bazı sebeplerden dolayı çıkmaz diye korkuyorduk. Geçen hafta el-Ezher Rektörü sevgili kardeÅŸimiz Åžeyh Ahmed et-Tayyib güzel bir konuÅŸma yaptı, konuÅŸmasında: “İbrahimî din olarak adlandırdığınız ÅŸeye artık bir son verin!” dedi. Tabii o ve papa ve İmarat’tan (*BAE) bir grupla gidip İslam ve Hristiyanlık dinleri arasında dayanışma vesikası imzaladılar. Tabii bu güzel bir ÅŸey, yani içinde İslam’a aykırı bir ÅŸey yok. Fakat bunu saptıranlar var; İbrahimî din bir dindir, demeleri gibi... Fakat Allah ecrini versin Åžeyhü'l-Ezherî (*Ezher Rektörü), onlara “artık buna son verin! İbrahimî din diye bir ÅŸey yoktur.” dedi.
Dinler arasındaki farkları ortadan kaldırmayın! Evet, biz Müslümanlar’ın Hristiyanlarla savaÅŸmasından yana deÄŸiliz; bilakis biz, birlikte güven ve barış içerisinde yaÅŸamaktan yanayız. Fakat bu, baÅŸkaları için akidemizden vazgeçeceÄŸimiz anlamına gelmesin. Veya akidelerin birbirine girip her ÅŸeyin birbirine karışması durumu ortaya çıkmasın.
Yine aşırı laikçi kimliÄŸiyle bilinen Kahire Üniversitesi’nin rektörü titretici bir söz yöneltti: “Bugün, hakkında konuÅŸtuÄŸunuz Araplık, teslimiyetçi ve aldatıcı bir Araplıktan ibarettir...”
Araplık, bu deÄŸildir ve böyle de olmayacaktır!... Lübnan'nın siyasi hayatında artık cüceler, küçük adamlar Araplıktan söz eder oldu ve her ÅŸeyi de tahrif ediyorlar!...
Neyse konuya dönelim... Siyaset mi? Siyasetle mi çözüm istiyorsun? Siyasi bir programın var mı? Siyasi projen nedir? Yoksa Kızıldeniz kıyısında, Hakabe yakınındaki Neom Åžehir Projesi mi senin siyasi projen? (*Neom, Suudi Arabistan’ın Tebuk Bölgesi’nde Prens bin Selman tarafından planlanan bir ÅŸehirdir.) Artık bu mekan Dubai'deki ahlaksız yaÅŸama rekabet edecek bir yer haline gelecek. Projeye göre bu mekan Lübnan’ın yüz ölçümünden daha geniÅŸ olacak. Fısk ve fücur için tasarlanan bir mekan! Emri bil maruf ve nehyi ani’l münker ilkesinden çıkmak için tasarlanan bir proje. Bu bilinen bir ÅŸey zaten açıklama gerektirmez. Tabii Tramp, onlardan parayı alınca projeyi geçici olarak durdurmak zorunda kaldılar... nedir peki senin siyasi projen?...
İran’ın yayılmacı siyasetine karşı koyduÄŸunu iddia ediyorsun. İran’ın yayılmacı siyaseti nedir? Biz de bilelim. Senin ve seninle birlikte olanların bundan kastı ÅŸiileÅŸtirme daveti ise yalan söylüyorsunuz. İşte Gazze yıllardır, hatta onlarca yıldır İran’dan sınırsız yardımlar alıyor orda ÅŸiileÅŸtirilmiÅŸ bir kiÅŸi var mı? Orda bir tek Hüseynîye var mı? Bu yardımlara karşılık olarak Filistin’deki mücahitlerden herhangi bir talepte bulunan oldu mu? Hangi yayılmacı siyasetten bahsediyorsun? Sen yayıl, sana engel çıkan mı var! Filistin davası, ümmetin vahdeti ve müstekbirlere karşı durma ÅŸiarlarını sen taşı! senin arkanda yürüyeceÄŸiz. Filistin davasını ilk sıraya yerleÅŸtirmeyen herhangi bir projenin İslâmî proje olarak isimlendirilmesi mümkün deÄŸildir. Sonra, İslâmî vahdete davet ve Amerikan müstekbirliÄŸinin nüfuzu ve sultalığına karşı koyma... Bu dosdoÄŸru ÅŸiarları taşımayan her proje, baÅŸarısız projedir; ayrıca ne İslamîdir ne de Arabîdir.
O halde siyasi kriterlere göre baÅŸarılı bir projeden bahsedeceÄŸiz: her nerde bulunursa bulunsun Tahran’dan Gazze’ye kadar tüm direniÅŸ güçleri birleÅŸtirecek. Ve her nerde olursa olsun Endonezya’dan Hindistan’a kadar, Ural daÄŸlarına kadar, Afrika’nın kalbine kadar bir gösterici (*protestocu) ya da bir yazar ya da bir hâtip onda İsrail’in zevalini, direniÅŸin gerekliliÄŸini, ümmetin vahdetini, Amerika’nın müstekbirliÄŸine, nüfuz ve sultasına karşı çıkmayı konuÅŸacak. İşte bu da DireniÅŸ Gücü (*Hizbullah’tan bahsediyor) eksenin husularından biridir; mezhebî, etnik ya da baÅŸka mensubiyeti her ne olursa olsun...
Peki sende ne var? Delilini getir... Planın nedir? Amerika’nın emrinden çıkabilir misin? Amerika’nın ufak bir emrini yerine getirmeyebilir misin? Aksine geçen hafta da söz ettiÄŸimiz gibi Amerika’nın politikası bir çok noktada Suudî’nin politikasından daha iyi olmuÅŸtur. Bugün olduÄŸu gibi; Amerika ve Fransa mevcut hükümetin düÅŸmesini istemiyor hatta baÅŸarılı olmasını istiyorlar. Burda bir parantez açalım: KardeÅŸlerim Lübnan’da bugün cereyan eden olaylar sadece yolsuzluÄŸa baÄŸlanamaz; yolsuzluk bunun temel sebebi olsa da. Hafızamızı tekrar yoklayalım: Irak’ın kısa bir müddet önceye kadar ki BaÅŸbakan’ı ne yaptı? Bu adam 70’li yıllarda Beyrut'ta yetiÅŸti ve el-Fetih'e baÄŸlı ÖÄŸrenci BirliÄŸi olarak adlandırılan öÄŸrenci hareketine baÄŸlıydı. O vakitler bu hareker, el-Fetih’in savaÅŸçılarının en seçkinleriydi. İşte bu vatanîlik fikrinden kendine bir ÅŸeyler alıp korudu... Ne yaptı? Çin ile yollar, köprüler ve hastaneler inÅŸaatı ve elektrik tesisi için bir anlaÅŸma yaptı, bir kuruÅŸ bile masraf yapmadan; karşılığını boÅŸa akan petrolle ödedi. İmzayı atınca ona “bu yasak!” denildi. Bir baÅŸka Iraklı siyasetçi demiÅŸti ki: Hiçbir Irak baÅŸbakanı yok ki ilk baÅŸa geçtiÄŸinde ona Amerikalı bir temsilci gelip “sakın ola elektriÄŸi ıslah etme!” demiÅŸ olmasın.
Biz Lübnan’da olarak... doÄŸrudur kardeÅŸler... Yolsuzluk var, mal mülk dağıtımı var, hırsızlık oluyor... Fakat ülkede Amerikan’ın nüfuzu olduÄŸu sürece elektriÄŸi ıslah etmek için hiç kimseye müsade edilmez. Çünkü bu, Lübnan’da operasyan yapma iÅŸaretidir. Biz Amerika'nın nüfuzundan sıkıntı çekiyoruz. Bu sadece bir örnek ey kardeÅŸler... Daha sayamayacağımız nice örnekler var.
O halde siyasi bir projeden konuÅŸacaksak, bize hakiki bir çözümden bahsedin. Amerika’nın nüfuz ve sultasının üzerinizdeki kirinden silkinin! ki çözümü görelim. Bunu yapabilecek misin? Suudî, üretim yapacak bir fabrika, hatta küçük bir ÅŸey kurabilir mi? Onlara sadece batarya geri dönüÅŸüm imalatı, tekerlek geri dönüÅŸüm imalatı ve bazı petrol mamülleri imalatı hususunda izin verdiler. Bundan fazlası yasak! Yasak! Böylelikle ülkelerimiz tüketim sahası olarak kalsın; deÄŸerli bir ÅŸey ne üretsin ne imar etsin.
Yine tekrar söyleyecek olursak: İslâmî Åžeriata ile sana delil getiriyoruz ey Muhammed bin Selman! Uluslararası Kanun ile biz kazanıyoruz ve delil getiriyoruz, senin delilini de çürütüyoruz. Siyasi programdan ise sende hiç bir ÅŸey yok. Araplık fikri ve Arap kavmiyeti ise bununla hiçbir alakan yok. Sen bize ancak orman kanununyla galip gelirsin. O da senin kendi gücünle deÄŸil; Amerikanın ve siyonistin gücüyle. O da her an gidebilir. Biliyorsun, Amerika ve siyonitler, senin gibi nicesini ansızın ortada bırakıp gitti. Güçsüz olarak ortada kaldılar. Sen ÅŸimdi güç ve servete sahipsin. Tıpkı yırtıcı hayvanların gücünü kullandıkları gibi gücünü kullanıyorsun. Fakat yırtıcılar veya bazı yırtıcılar leÅŸ yemezler, çocuk öldürmezler, yuvaları harap etmezler. Fakat sen, çocukları, kadınları öldürüyorsun, leÅŸ yiyorsun, yuvaları bombalıyorsun ve ÅŸehirleri yıkıyorsun! KuÅŸkusuz bu, cahiliyyedir; yeni ÅŸekliyle cahiliyyedir. Fakat Allah’ın izniyle galib biziz.
Elhamdülillah, salat ve selam Allah’ın elçisi efendimiz Muhammed’e, âline, ashabına ve ona tâbi olanların üzerine olsun. Allah’tan baÅŸka ilah olmadığına Muhammed’in onun elçisi olduÄŸuna ÅŸehadet ederim. Ey iman edenler Allah'tan sakının!
Evet Lübnan zayıf ve (*fikren) bölünmüÅŸ bir vaziyette... Fakat zayıflığımızın büyük bir oranına sebep biziz. Bugün siyaset, ahlak ve vefa dersleri veren bazı boÅŸ boÄŸazlılar diyorlar ki: Suudîye karşı vefalı olmalıyız. Çünkü bizi yedirdi, içirdi ve ölümden kurtardı. Bunlar yalancıdırlar. Geçen hafta söz etmiÅŸtim ve bütün kaynaklardan teyit etmiÅŸtim: sadece bir milyar! Refik Harirî tarafından akışkanlığı *(likitide) kolaylaÅŸtırmak için Lübnan bankalarına emaneten getirilmiÅŸtir. Ve 25 temmuz saldırganlığı gününde Suudî, bu meblağı geri almayı talep etti. Borç istidadı... O zaman Amerika müdahale edip “ÅŸimdi bunun vakti deÄŸil, en azından savaÅŸ bitsin sonra..” dedi onlara. Uzmanlardan aldığım bilgiye göre sonra bu borç geri ödendi. 2010’da bitti, İyi. bir milyarı hediye olarak vermediler ödünç olarak verdiler ve geri aldılar.
Stockholm Uluslararası Barış AraÅŸtırmaları Merkezi’ne göre Muhammed bin Selman... Niye Muhammed diyoruz...bin Selman diyelim... Muhammed demiyelim... Bu isme yazık... Sallallahu ala Muhammed... Salat ve selam getirin! Hz. Muhammed ondan ve emsalinden beridir. İbn Selman son yedi yılda, Yemen'e açtığı savaÅŸta bir trilyon dolara bir silah aldı, yani 1000 milyar dolar!
Bizden geri aldığın bir milyar doların minnetini mi yapıyorsun? Yüce Allah’ın Velid bin MuÄŸira h Az miktar verdi ve (gerisini) sımsıkı elinde tuttu.”akkında haber verdiÄŸi gibi:
“ (Necm 34)
Necm suresinde... “ekda” ne demek? (*Söz konusu ayetteki kelimeyi tefsir ediyor) yani durdu demek. “Ekda” ne demek? Åžöyle toprağı kazan birini düÅŸünün, kazıyınca önüne bir kayalık çıkar ve durur. “Ekda” yani durdu. Bize biraz verdi sonra “ekda” (yani durdu). Sadece bu deÄŸil:
“Ey iman edenler! minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın” (Bakara 264)
Bize neden bu minnet ve eziyet? Mal sebebiyle mi? Tabii inkar etmiyoruz gençlerimiz orda çalışıp ailelerine gönderiyorlar... Buna mani olurlar mümkün olsa... İkincisi onlara karşılıksız verilmiyor. Åžu boyda diplomalara sahip Lübnanlı 5000 Riyal alıyor. En düÅŸük düzeyli Amerikalı ise, 15, 20 ve 30 bin Riyal alıyor. Çünkü o Amerikalı veya Kanadalı veya Britanyalı veya Avustralyalı...
Bize neyin minnetini yapıyorsunuz? Sonra detaylı soruÅŸturmalar yapıyorlar; kime gönderiyorsun? Ailene... Ne kadar? Ailen ne iÅŸ yapar? Evde kim var? Belki bir zaman sonra göndermelerine mani olurlar... Kovmaları da mümkün, bilmiyorum...
Bize minnet etmeye hakkı yoktur...
(*Cemaatten biri konuÅŸuyor: orda çalışan Lübnanlılar, memleketlerine dönmeleri halinde geri gitmiyorlar...) Evet doÄŸru, hatta ikamet izni bile olsa geri dönmesi yasaktır... mahbus bırakıyorlar ki nefesini kessinler...
Yani, “Az miktar verdi ve (gerisini) sımsıkı elinde tuttu.”(Necm 34) iÅŸte bu onlardan biri. Veya “Ey iman edenler! minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın” (Bakara 264)
Sonra bir milyardan söz ediyorsunuz... Sizden biri ne kadar harcıyor? Maribo’ya, İspanya’ya hatta Tanca'ya sadece havayı koklamak için oraya gitmek maliyeti kaç?... Tanca, Fas’ta bir ÅŸehir. Gerçekten çok güzel bir ÅŸehir; bu tarafından Akdenize ÅŸu tarafından ise Atlas Okyanusu’na kıyısı vardır... Her bir prensin orda bir toprak parçası ile beraber uzun geniÅŸ bir köÅŸkü bulunmaktadır. Ve hizmetçiler 24 saat çalışıyorlar. Ancak prens, her on yılda sadece bir kere o köÅŸkü ziyaret ediyor. İşte buna para koyuyorsunuz sonra bize size para verdik diyorsunuz be yalancılar, be melunlar! O halde bize minnet edecekleri hiçbir ÅŸey yok... Biz Allah’ın izniyle Lübnan’dan, Gazze’den, Suriye’den izzet ve onurun anlamını bilen bütün ÅŸereflilere izzet ve onur dağıtacağız. Fakat sen kalkıp onurlu olmanın anlamını bilmeyen birilerine yeryüzündeki bütün onuru versen, kıymetini bilmezler, onu anlamazlar, onunla uyum kurmazlar... Çünkü onlar zillete, bayalığa alışkınlar... Ve la havle ve la kuvvete illa billah!
“KuÅŸkusuz Allah ve melekleri, Nebi’ye salat ederler. Ey iman edenler! Siz de O’na salat edin. Tam bir baÄŸlılıkla salat edin.” (Ahzab 56)
Allah'ım efendimiz İbrahim ve âline salat ettiÄŸin gibi efendimiz Muhammed ve âline salat et. Efendimiz Muhammed ve âlimi, efendimiz İbrahim ve âlini mübarek kıldığın gibi mübarek kıl. Åžüphesiz sen Hamîdsin, Mecîdsin.
Allah’ım! gam ve kederden kurtar bizi... Allah’ım! Dert ve tasamızı gider... Allah’ım meÅŸekkatimizi feraha tebdil eyle.... Allah’ım yoksulluÄŸumuzu nimet lütfunla deÄŸiÅŸtir... Allah’ım! Dinimizi güzelce yaÅŸat ki o bizim güvencemizdir. Dünyamızı düzelt ki o bizim geçim kaynağımızdır. Ahiretimizi hazırla ki o bizim son durağımızdır. Hayatımızda her türlü hayrı ziyadesiyle ihsan eyle. Ölümümüzü de her türlü ÅŸerlerden muhafaza eyle. Allah’ım öfke ve gazabını üzerimizden kaldır ve bize düÅŸmanlık edenlere karşı galip getir, Allah'ım islam ve müslümanlar için hayır isteyene onun hayırla muvaffak kıl, Allah’ım İslam ve müslümanlar için ÅŸer isteyeni ise muktedir ve güçlü bir ÅŸekilde onun canını al. Allah’ım kalplerimizi taatinde birleÅŸtir, sözlerimizi dininde bir kıl. Allah’ım bizimle ol; aleyhimizde deÄŸil. Allah’ım kafirlerin, düÅŸmanların, münafıkların tuzağını bizden geri çevir ya rabbe’l alemin. Allah’ım halimizi en güzel hale çevir, zafer ve izzeti bize tattır ya rabbel alemin. Allah’ım, münafıkları ve din tacirlerini rezil rüsva et. Allah’ım Halimizi en güzel hâle çevir, babalarımıza annelerimize maÄŸfiret eyle, iÅŸlerimizi hayırlısıyla sonuçlandır.
“Åžüphesiz Allah adaleti, ihsanı ve yakınlara vermeyi emreder, hayasızlıktan, kötülükten ve zorbalıktan da nehyeder. Olur ki öÄŸüt alırsınız diye size öÄŸüt veriyor.” (Nahl 90)
KUDÜS GÖNÜLLÜLERİ EĞİTİM AKADEMİSİ