Numan Abdulvahid - Mondoweiss.net
Siyonizm Suudi Arabistan Krallığı'nın Oluşmasına Nasıl Yardım Etti?
İngiliz Emperyalizmi çalışan biri için Suudi Arabistan Krallığı ile Siyonist İsrail rejimi arasındaki örtülü ittifak sürpriz olmamalı. Burada asıl sorun, İngiliz Emperyalizmi konusunda çalışan çok az kiÅŸi olması. Üniversitelerde bile İngiliz İmparatorluÄŸu konusuna doÄŸru düzgün bir baÅŸlık yoktur. En iyi ihtimalle master ya da doktora programlarında deÄŸinilen ufak baÅŸlıklardan biri olarak göze çarpıyor bu konu. Elbette ki eÄŸer 1914-1918 yılları arasında Avrupa’nın gerçekleÅŸtirdiÄŸi emperyalist katliamlar zihninizi gıdıklarsa bu konu hakkında bilgi sahibi olabilmek için tonlarca çalışma bulabilir; onlarca kuruma gidip araÅŸtırma yapabilirsiniz. Fakat eÄŸer, İngiliz İmparatorluÄŸu’nun yaklaşık dört yüz yıl boyunca insanlığa karşı niçin acımasız bir savaÅŸa giriÅŸtiÄŸi konusunu didiklemek isterseniz; bu noktada yalnız olduÄŸunuzu ve tek başınıza gayret göstermeniz gerektiÄŸini kolaylıkla fark ediyorsunuz. İşte itiraf etmek gerekir ki İngiltere’nin kuruluÅŸ perspektifi açısından deÄŸerlendirildiÄŸinde bu durum olaÄŸanüstü ve müthiÅŸ bir baÅŸarıdır.
Amerikan Foreign Affairs dergisinin yayınladığı rapora göre 2014’ün sonlarında, Suud petrol bakanı Ali Naimi’nin ÅŸöyle dediÄŸi kaydediliyor: “Majesteleri Kral Abdullah, Suudi Arabistan’ın diÄŸer ülkelerle iliÅŸkileri konusunda her zaman güzel bir örnek olmuÅŸtur. Yahudi devleti de buna dahil”. Son zamanlarda Abdullah’ın halefi Kral Selman da ABD ve İran arasında İran’ın nükleer programına iliÅŸkin imzalanan anlaÅŸma ile ilgili olarak İsrail ile benzer endiÅŸeleri dile getiriyor. Bu durum, Suudi Arabistan Krallığı ve İsrail’in nükleer anlaÅŸma karşısında “birleÅŸik cephe” kurduÄŸu yönünde haberlerin gündeme gelmesine de yol açtı. Bu, Siyonistlerin ve Suudilerin ortak düÅŸmanla baÅŸa çıkma konusunda aynı tarafta yer aldıkları ilk sefer de deÄŸildi. 1960’larda Kuzey Yemen’de İmam’ı devirerek yönetimi ele geçiren devrimci cumhuriyetçilere karşı İngiliz emperyalizminin liderlik ettiÄŸi paralı askerler ordusunun yürüttüÄŸü operasyonda, Suudiler maddi sorumluluÄŸu üstlenmiÅŸlerdi. Cemal Abdunnasır yönetimindeki Mısır, askeri olarak cumhuriyetçileri desteklerken, Suudiler, İngilizlerin teÅŸvikiyle İmam’ın arta kalan destekçilerini silahlandırmış ve maddi olarak fonlamışlardı. Aynı zamanda İngilizlerin organize ettiÄŸi İsrail ordusu da Kuzey Yemen’deki İngiliz vekaleti altında savaÅŸan gruplara14 kez silah indirmiÅŸti. Yani 1960’lı yıllarda İngilizler, Siyonistlerle Suudileri askeri olarak Kuzey Yemen’de ortak düÅŸmana karşı birleÅŸtirmiÅŸti.
Fakat yine de daha önceden de yazdığım gibi, Siyonist rejim ile Suudi Arabistan arasındaki informal ve dolaylı ittifakın kökenlerini doÄŸru bir ÅŸekilde anlayabilmek için 1920’lere gitmek gerekir. Dr. Askar H. el-Enazy’nin The Creation of Saudi Arabia: Ibn Saud and British Imperial Policy, 1914-1927 (Suudi Arabistan’ın KuruluÅŸu: İbn Suud ve İngiliz İmparatorluk Siyaseti, 1914-1927)baÅŸlıklı aydınlatıcı çalışması, İngiliz Emperyalizmi üzerine çalışanlar için bu ittifakın kökenlerine dair birincil kaynaklara dayanan eÅŸsiz deliller sunan yegane kaynaktır. Dr. Enazy’nin bu çalışması, ÅŸu sürece ışık tutuyor: Osmanlı İmparatorluÄŸu’nun Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz emperyalizmi tarafından yenilmesi üzerine Arap yarımadası üçe bölünmüÅŸtü: Arap toprakları (batıda) Hicaz: Åžerif Hüseyin bin Ali’ye, (kuzeyde) Hail: İbn ReÅŸid’e ve (doÄŸuda) Necid’de Emir İbn Suud’a ve onun fanatik takipçilerine kalmıştı; yani Vahhabilere…
İbn Suud 1915 yılının Ocak ayında İngilizler safında savaÅŸa katılmış fakat hızlı bir yenilgi tatmıştı. İbn Suud’un İngiliz efendisi William Shakespear, Osmanlı’nın müttefiki olan İbn ReÅŸid tarafından öldürülmüÅŸtü. Bu yenilgi, İbn Suud’un kullanışlılığını büyük ölçüde yitirmesine ve yaklaşık bir yol boyunca askeri olarak yalnızlığa itilmesine sebep olmuÅŸtu. Osmanlı İmparatorluÄŸu’nun yıkılmasına giden sürece ise biat deÄŸiÅŸtirerek “Arap İsyanına” öncülük eden ve 1916’da Türklerin Arabistan’dan çekilmesine büyük oranda katkı sunan isim, Åžerif (Hüseyin) olmuÅŸtu. Åžerif Hüseyin, pozisyonunu bütünüyle deÄŸiÅŸtirmeye ikna olmuÅŸtu çünkü İngilizler, Mısır’daki Yüksek Komiser Henry McMahon aracılığı ile onu Türklerin yenilgisi ile birlikte Gazze’den Basra Körfezi’ne kadar birleÅŸik ve Büyük Arap Devleti kurma fikrine inandırmışlardı. Åžerif Hüseyin ve McMahon arasında dönen mektuplaÅŸmalar, “McMahon-Hüseyin Yazışmaları” olarak bilinir.
DoÄŸaldır ki Åžerif Hüseyin, savaÅŸ biter bitmez İngilizlerin söz konusu yazışmalarda kendisine verdikleri ya da savaÅŸ zamanında verdiklerini sandığı sözü tutmasını ister. Öte yandan İngilizlerse savaÅŸ sonrası sahadaki gerçekliklerin kabul edilmesi gerektiÄŸini belirterek Åžerif Hüseyin’in Arap dünyasını İngilizler ile Fransızlar arasında bölüÅŸtürülmesini öngören anlaÅŸmanın (Sykes-Picot) ve Balfour Deklarasyonu’nun ruhuna uygun davranmasını istemektedir. Balfour Deklarasyonu Avrupalı Yahudileri kolonileÅŸtirerek Yahudi halkına Filistin toprakları üzerinde “bir ulus” olma garantisi sunuyordu. Bu yeni gerçeklik, İngilizlerin Anglo-Hicaz AnlaÅŸması adı altında kendini gösterdi ve Åžerif Hüseyin bu anlaÅŸmayı imzalamaktan kesinlikle kaçındı [2]. İşte tüm bu olanlardan sonra Türklere karşı düzenlenen 1916 isyanına “Hicaz İsyanı” deÄŸil, “Arap İsyanı” adı verildi.
Aslında bilinmelidir ki Åžerif, Filistin’i hiçbir ÅŸekilde, İmparatorluÄŸun Balfour Deklarasyonuna meze yapmayacaktı. Filistin’de Siyonist bir yapının kurulmasına asla izin vermeyecekti. İngiliz ve Fransız emperyalizminin Arabistan’ı keyfe keder sınırlarla bölmesini kabul etmeyecekti. Nitekim İngilizler bir müddet sonra ona “dik kafalı”, “sıkıntı verici” ve “tutarsız” sıfatlarını uygun görmüÅŸlerdi.
İngilizlerse, savaÅŸ sırasında sundukları planları bir kenara bırakarak Åžerif’in yeni ÅŸartlara uygun davranması için bir dizi zorlayıcı tedbir almaya hazır olduklarını ifade ettiler. Sömürge Bakanı Winston Churchill’in OrtadoÄŸu’daki tüm İngiliz operasyon ÅŸefleri ile gerçekleÅŸtirdiÄŸi Mart 1921’deki Kahire Konferansı’ndan sonra (Arap) Lawrance, Åžerif ile görüÅŸmek için görevlendirilmiÅŸti. Lawrance, Åžerif’e önce bir dizi rüÅŸvet teklif edecek ardından ise kabadayılık yoluyla onu Filistin toprakları üzerinde İngilizlerin sömürgeci Siyonist projesine ikna edecekti. En azından plan bu yöndeydi. BaÅŸlangıçta, Lawrence ve İmparator 80,000 rupi teklif ettiler[3]. Åžerif, kesin bir dille bu teklifi reddetti. Daha sonra ise Lawrence Åžerif’e yıllık 100,000 £ teklif etti[4]. Åžerif hain olmayı reddetti ve Filistin’i İngilizlerin Siyonist projesine satmayı kabul etmedi.
RüÅŸvet teklifleri Åžerif’i ikna etmekte baÅŸarısız olunca, Lawrence, Åžerif’i İbn Suud’a destek vermekle tehdit etti. Lawrence’a göre “Hicaz’ın devamlı bağımsız bir HaÅŸimi krallığı olarak ayakta kalması, askeri ve siyasi olarak doÄŸrudan bölgede kendi hakimiyetini koruma ve sürdürme araçlarına sahip olan İngiltere’nin siyasi iradesine baÄŸlıydı”[5]. Lawrence, bir yandan Åžerif ile müzakereleri sürdürürken bir yandan da Arap yarımadasındaki diÄŸer liderlerle görüÅŸüyor ve İngiliz hattına baÄŸlı kalmayıp Åžerif ile ittifak yapmaya yanaÅŸmaları durumunda, İmparator’un İbn Suud ve Vahhabi destekçilerinin önünü açacağını vurguluyordu –ki İbn Suud, her halükarda İngiltere’nin ‘her istediÄŸini yapan’ biriydi [6].
Konferans’tan sonra Churchill, Kudüs’e gitti ve Åžerif’in Mavera-i Ürdün topraklarının emiri olan oÄŸlu Abdullah ile görüÅŸtü. Churchill, Abdullah’a Filistin topraklarının İngiliz sömürgesine bırakılması konusunda babasını ikna etmesi için baskı yaptı. Åžerif ya bu yönde bir anlaÅŸmanın altına imzayı atacaktı ya da “İngilizler, Hicaz’a karşı İbn Suud’un önünü açacaktı”[7]. Bu arada İngilizler, İbn Suud’u Hail’in yöneticisi İbn ReÅŸid’e karşı da desteklemenin planlarını yapıyordu.
İbn ReÅŸid, İbn Suud aracılığı ile kendisine getirilen İngiliz imparatorluÄŸunu kuklalarından biri olma yönündeki tekliflerin tümünü reddetti [8]. Bir yandan da 1920 yazı itibariyle topraklarını kuzeyde Filistin ve Irak sınırlarına kadar geniÅŸletti. İngilizler, Arap yarımadasının kuzeyini kontrol eden İbn ReÅŸid ile batısını kontrol altında tutan Åžerif Hüseyin arasında yeni bir ittifakın doÄŸmasından endiÅŸelenmeye baÅŸlamışlardı. İmparatorluk ise Akdeniz’deki Filistin limanlarından Basra Körfezi’ne uzanan bir kara koridoruna hükmetmek istiyordu. Yani bu toprakların dostlarının elinde olmasını. Kahire Konferansı’nda Churchill, İngiliz istasyon ÅŸeflerinden biri olan Sir Percy Cox ile anlaşıp “İbn Suud’un Hail’i ele geçirmesine zemin hazırlama” kararı aldı [9]. 1920’nin sonuna gelindiÄŸinde İngilizler, İbn Suud’a aylık ekstra 10,000 sterlin deÄŸerinde altın yaÄŸdırmaya baÅŸlamışlardı. Toplamda 10 binden fazla ateÅŸli tüfek ve 4 adet top silahının yanı sıra kritik bölgelerde abluka desteÄŸi de veriyorlardı” [10]. Bir de İngiliz ve Hintlilerden oluÅŸan askeri eÄŸitmen desteÄŸi. Neticede Eylül 1921’de İngilizler İbn Suud’u Hail üzerine saldılar ve Kasım 1921’de Hail, İbn Suud tarafından ele geçirildi. Bu zaferden sonra İngilizler İbn Suud’a yeni bir unvan verdiler. O artık “Necid Emiri ve AÅŸiretlerin Reisi” deÄŸildi. “Necid ve Necid’e BaÄŸlı Toprakların Sultanı” idi. Neticede Hail yıkılmış ve toprakları İmparatorluÄŸun Necid Sultanı’na katılmıştı.
İmparatorluk artık, baÅŸtan ayağı İngiliz silahlarıyla donatılmış İbn Suud ordusuyla sınırlarına dayandığı Åžerif’in Arabistan’ın bölünmesi ve Filistin toprakları üzerinde sömürgeci Siyonist projenin uygulanmasını kabul edeceÄŸini düÅŸündüyse de bu çok uzun sürmemiÅŸti. Åžerif’in Ürdün’deki oÄŸlu Abdullah ile İmparatorluk arasında yeni bir müzakere süreci baÅŸlamış ve Abdullah’ın babası adına yürüttüÄŸü pazarlıkta Siyonist projeyi kabul eden yeni bir anlaÅŸma taslağı ortaya çıkmıştı. Abdullah, bu anlaÅŸma taslağı ile birlikte bir de “sahadaki gerçekliÄŸi kabul et” ricasını içeren bir mektup yollamıştı babasına. Åžerif ise anlaÅŸmayı okumakla bile uÄŸraÅŸmadan Arabistan’ın daha fazla bölünmesine karşı çıkan ve Balfour Deklarasyonu’nu yok sayan yeni bir anlaÅŸma metni hazırlayarak Londra’ya gönderdi ve imzalanmasını istedi!” [11].
1919’dan itibaren İngilizler, Åžerif Hüseyin’e verdikleri ödeneÄŸi aÅŸamalı bir biçimde azaltmaya baÅŸladı ve 1920’nin baÅŸlarında tamamen durdumuÅŸtu. Tabi bu arada İbn Suud’u fonlamayı sürdürmüÅŸlerdi [12]. Amman ve Londra’da gerçekleÅŸen üç turluk müzakerelerden sonra İmparatorluk, Åžerif Hüseyin’in Filistin’i Büyük İngiltere Siyonist projesine vermeyeceÄŸini ve Arap toprakları üzerinde yeni bölünmelere müsaade etmeyeceÄŸini anladı [13]. Mart 1923’te, İngilizler, İbn Suud’a kendisine yapılan ödeneÄŸin kesileceÄŸini ancak yaklaşık bir yıllık maaşına denk gelecek biçimde 50,000 sterlinlik bir ikramiye verileceÄŸini ifade etmiÅŸlerdi [14].
Mart 1924’te, yani İngilizler, İbn Suud’a “ikramiye” verdikten yaklaşık bir yıl sonra, İmparatorluk, Åžerif Hüseyin ile olası bir anlaÅŸma için yapılan tüm görüÅŸmelerin artık kesin bir ÅŸekilde son bulduÄŸunu ilan etti [15]. Birkaç hafta içinde de İbn Suud ve onun Vahhabi takipçileri, İngiliz dışiÅŸleri bakanı Lord Curzon’un deyimiyle Åžerif Hüseyin’e “son darbeyi” vurmak için harekete geçtiler ve Hicaz’a saldırdılar [16]. Eylül 1924’te, İbn Suud, Åžerif Hüseyin’in yaz aylarında kaldığı Taif’i ele geçirdi. İmparatorluk, Åžerif’in Irak ve Mavera-i Ürdün toprakları ile ödüllendirdiÄŸi çocuklarına kuÅŸatma altındaki babalarına yardım etmemeleri konusunda mesajlar yolladı. Åžerif’in çocuklarına diplomatik bir dille “Hicaz’a müdahale etme konusunda ilgisiz kalmaları” [17] söylendi. Taif’te İbn Suud’un Vahhabileri alışageldikleri ÅŸekilde katliamlar yaptılar. Kadınları ve çocukları öldürüp, cami ve mescitlere düzenledikleri baskınlarda imamları ve alimleri öldürdüler [18]. İslam’ın en kutsal beldesi olan Mekke’yi Ekim 1924’ün ortasında ele geçirdiler. Åžerif Hüseyin, tahttan çekilmeye zorlandı ve Akabe limanına sürgüne gitti. İbn Suud, Hicaz’ın geri kalan topraklarını kuÅŸatmaya altına almaya devam ederken Hicaz tahtına Åžerif’in oÄŸlu Ali geçti ve Cidde’yi yeni yönetimin baÅŸkenti ilan etti. Bu arada Åžerif Hüseyin’in Akabe’yi İmparatorluÄŸun İbn Suud’una karşı diÄŸer Arapları örgütlemek için yeni bir mücadele üssü olarak kullanmasından korkan İngilizler, Hicaz’ın kuzeyindeki Akabe limanını Mavera-i Ürdün’e kattılar ve Åžerif Hüseyin’in Akabe’den ayrılması gerektiÄŸini; aksi takdirde İbn Suud’un oraya da saldıracağını belirttiler. Åžerif Hüseyin ise bu tehdide karşılık “Arap ülkelerindeki mandayı asla kabul etmeyeceÄŸini ve İngiliz Hükümeti’nin Filistin’i Yahudiler’e vermiÅŸ olmasının karşısında durmaktan vazgeçmeyeceÄŸini” söyledi [19]. Böylece Åžerif Hüseyin 18 Haziran 1925’te İngiliz donanmasına ait HMS Cornflower gemisi ile “Arap İsyanı” sürecinde Osmanlı İmparatorluÄŸundan aldığı Akabe’den ayrılmak zorunda kaldı.
İbn Suud, Ocak 1925’te Cidde kuÅŸatmasına baÅŸladı ve Aralık 1925’te Cidde’yi yaklaşık bin yıllık Peygamber “torunlarının” hakimiyetinden çıkardı ve ele geçirdi.
İngilizler ve akabinde diÄŸer Avrupalı devletler Åžubat 1926 itibariyle İbn Suud’u Hicaz’ın yeni kralı olarak tanıdı. Tek çatı altında toplanan birleÅŸik Vahhabi devleti 1932 yılında İmparatorluk tarafından yeniden adlandırıldı ve Suudi Arabistan Krallığı olarak isimlendirildi. Londra’daki dışiÅŸleri ofisinin OrtadoÄŸu masasına görevli olan George Rendel, bu yeni devletin isim babası oldu.
İngilizler Hicaz’ın Vahhabiler tarafından ele geçirilmesi sürecine üç ÅŸekilde destek verdiler. İlk olarak İbn Suud’un Hicaz’ı iÅŸgalinin İngiliz emperyalizminin jeo-politik planlarından ziyade dini saiklere dayalı bir operasyon olduÄŸu yönünde kamuoyu algısı oluÅŸturuldu [20]. Bu aldatmaca bugüne kadar da sürdü. Halen daha BBC’deki belgesellerde “Vahhabilerin katı ve tahammülsüz din anlayışlarının” bedevileri Suudi Arabistan’ı kurmaya ittiÄŸi iddiası iÅŸleniyor (Bu durum en son Adam Curtis’in BBC’de en çok izlenenler listesinde olan “Bitter Lake” belgeselinde kendini göstermiÅŸti) [21].
İkinci olarak İngilizler, İbn Suud’un Vahhabi taraftarlarını İslam’ın özüne dönmek isteyen iyi huylu bir grup olarak yansıtıp yanlış anlaşıldıklarını ileri sürdü [22]. Bugüne gelindiÄŸinde de aynı Vahhabi unsurlar, silahlı isyanlara dahil oldukları her dönemde İngiltere ve Batı tarafından desteklenerek dünyanın en halim selim grupları olarak lanse ediliyorlar. 1980’lerde Afganistan’da bugünlerde ise Suriye’de yaÅŸananlar her ÅŸeyi gözler önüne seriyor. Batı medyasında Suriye’deki Vahhabi anlayışını benimseyen unsurlara “ılımlı muhalifler” tacı takılmıştı. Üçüncüsü ise sanki İbn Suud, İngilizlerin emperyal projelerinin ötesine geçmeye kalkanları boynuzlayan bir araç deÄŸilmiÅŸçesine İngiliz tarihçilerin İbn Suud’u bağımsız bir mücadele kahramanı olarak tasvir etmeleri. ÖrneÄŸin, Profesör Eugene Rogan’ın Arap tarihi üzerine yaptığı en son çalışmada “İbn Suud’un Osmanlı İmparatorluÄŸu’na karşı savaÅŸtan bir çıkarı olmadığı” yani Osmanlılara karşı savaÅŸmadığı ifade ediliyor. Fakat bu ifade, hakikatten çok uzaktır! Zira İbn Suud, Osmanlılara karşı savaÅŸa 1915 yılında katılıyor. Ayrıca samimiyetsiz bir ÅŸekilde yazdığı cümlelerde İbn Suud’un yalnızca “kendi hedefleri doÄŸrultusunda” ilerleyen bir lider olduÄŸunu fakat bu hedeflerin sürekli olarak İngiliz İmparatorluÄŸu’nun hedefleriyle çakıştığını not ediyor [23].
Neticede Balfour Deklarasyonu’nun en çok gözden kaçırılan noktalarından bir tanesi, İngiliz İmparatorluÄŸu’nun “Yahudi halkına ulus devlet” kurulması için “elinden geleni ardına koymayacağını” ilan etmiÅŸ olmasıdır. Evet, bugün dünyadaki birçok ulus devlet İngiliz İmparatorluÄŸu tarafından oluÅŸturulmuÅŸtur; fakat Suudi Arabistan’ı diÄŸerlerinden ayıran unsur, kuzey ve kuzey batı sınırlarının İsrail’in kurulmasına ortam hazırlayan bir biçimde çizilmiÅŸ olmasıdır. En azından Hail ve Hicaz emirliklerinin İbn Suud’un Vahhabileri tarafından yıkılmış olmasının asıl sebebinin bu emirlerin İngiliz İmparatorluÄŸu’nun Filistin üzerinde Siyonist projeye zemin hazırlama sürecini reddetmiÅŸ olmaları olduÄŸunu biliyoruz.
Dolayısıyla İngiliz İmparatorluÄŸu’nun Filistin toprakları üzerindeki Siyonist projenin kodlarını çaÄŸdaÅŸ Suudi Arabistan Krallığı’nın coÄŸrafi DNA’sına iÅŸlediÄŸi çok açık! Daha da ironik olan ÅŸey ise İslam’ın en kutsal iki beldesi bugün Suud hanedanı tarafından ve Vahhabi öÄŸretilere göre yönetiliyor. Neden? Çünkü İngiliz İmparatorluÄŸu, Filistin toprakları üzerinde Siyonist bir rejim kurulması projesinin temellerini 1920’lerde ancak böylelikle atmıştı. Öte yandan gündeme iliÅŸkin olarak da Suriye’deki mevcut savaÅŸta Filistin’in Siyonizmin sömürgesi altında ezilen bir bölge olmasına örtülü ve aleni bir biçimde karşı çıkan Suriye devletine karşı İsrail’in ve Suudi Arabistan’ın “ılımlı muhaliflerin” safında eÅŸ zamanlı olarak savaÅŸa girmeye istekli olması sürpriz deÄŸil.
OrtadoÄŸu’da batılıların çıkarlarını koruma hususunda İngiliz İmparatorluÄŸu’nun “halefi” olan Amerika BirleÅŸik Devletleri, OrtadoÄŸu’ya askeri olarak müdahil olma konusunda gün geçtikçe daha fazla tereddüt eden bir ülke konumuna geldi. Dolayısıyla, kökleri İmparatorluÄŸun Balfour Deklarasyonu’nda bir araya gelen İsrail ve Suudi Arabistan, bölgedeki ortak çıkarlarının peÅŸinden gitme konusunda daha açık bir ittifak geliÅŸtirmek zorunda kalacaklar.
Dipnotlar:
[1] Gary Troeller, “The Birth of Saudi Arabia” (Suudi Arabistan’ın DoÄŸuÅŸu) (London: Frank Cass, 1976) sy.91.
[2] Askar H. al-Enazy, “ The Creation of Saudi Arabia: Ibn Saud and British Imperial Policy, 1914-1927” (Suudi Arabistan’ın OluÅŸumu: İbn Suud ve İngiliz İmparatorluk Siyaseti) (London: Routledge, 2010), sy. 105-106.
[3] Age., sy. 109.
[4] Age., sy.111.
[5] Age.
[6] ibid.
[7] Age., sy 107.
[8] Age., sy. 45-46 ve sy.101-102.
[9] Age., sy.104.
[10] ibid.
[11] Age., sy. 113.
[12] Age., sy.110 ve Troeller, adı geçen eserde, sy.166.
[13] al-Enazy adı geçen eserde, sy.112-125.
[14] al-Enazy, adı geçen eserde, sy.120.
[15] Age., sy.129.
[16] Age., sy. 106 ve Troeller adı geçen eserde, sy.152.
[17] el-Enazy, adı geçen eserde sy. 136 ve Troeller adı geçen eserde sy .219.
[18] David Howarth, “The Desert King: The Life of Ibn Saud” (Çöl Kralı: İbn Suud’un Hayatı), (London: Quartet Books, 1980), sy. 133 ve Randall Baker, “King Husain and the Kingdom of Hejaz” (Kral Hüseyin ve Hicaz Krallığı), (Cambridge: The Oleander Press, 1979), sy.201-202.
[19] el-Enazy adı geçen eserde, sy. 144.
[20] Age., sy. 138 ve Troeller adı geçen eserde, sy. 216.
[21] BBC iPlayer’daki orijinal halinin uzunluÄŸundaki videoda bu bölüm sonlara doÄŸru 2 saat 12 dakika 24 saniyede baÅŸlıyor.
[22] el-Enazy, adı geçen eserde, sy. 153.
[23] Eugene Rogan, “The Arabs: A History” (Araplar: Bir Tarih), (London: Penguin Books, 2009), sy.220.