Alex Shams – Middle East Eye
Donald Trump’ın, geçtiÄŸimiz hafta Kudüs’ü İsrail’in baÅŸkenti olarak tanıdığını ilan etmesi, İsrail lehine yapılmış benzeri görülmemiÅŸ diplomatik bir darbeydi aslında.
İsrailli yetkililer, onlarca yıldır “Kudüs’teki bütün inançların kutsallarını koruyabilecek tek yapının özgür ve demokratik bir İsrail devleti olduÄŸu” konusunu dillendirip duruyorlardı. Dolayısıyla Kudüs’ü yönetme hakkının kendilerinde olduÄŸunu savunuyorlardı.
Trump’ın açıklaması sonrasında da ana akım medyaya çıkan yorumcular, sürekli olarak adeta bir papaÄŸan gibi İsrail BaÅŸbakanı Benjamin Netanyahu’nun sözlerini tekrarlıyorlardı. Netanyahu söz konusu açıklamasında Hristiyanların, Müslümanların ve Yahudilerin Kudüs’ün Eski Åžehir bölgesindeki kutsal mekanlara serbestçe girmesinin garantörünün İsrail olduÄŸunu ileri sürmüÅŸtü.
Toplu Yıkım
İddia o ki İsrail, İbrahimi inançların Kudüs’te varlık gösterip ibadet etmelerini teminat altına alıyormuÅŸ. Oysaki Kudüs’ün 1967 iÅŸgalinden bu yana yaÅŸananlara bakıldığında süreç hiç de iddia edildiÄŸi gibi yaÅŸanmamış.
İsrail, Kudüs'ü iÅŸgal ettiÄŸi günden beri tarihi mekanların ve kutsal yapıların toplu biçimde yıkılmasını öngören bir siyaset izliyor. Nesillerdir bölgede yaÅŸayan yerel halkı evlerinden edip, Müslüman ve Hristiyanlara yönelik geniÅŸ çaplı yasaklar koyuyor ve kutsal mekanlara girmelerine engeller getiriyor.
İsrail yönetimi, Kudüs ÅŸehrini Filistin hinterlandından ayırmış bulunuyor. Åžehrin belli bölgelerine yerleÅŸtirilen kompleks askeri kontrol noktaları ile kimlikleri bu kutsal mekanlarla inÅŸa olunmuÅŸ insanlara keyfi olarak izin veriyor ya da vermiyor.
Sonuç olarak, Filistinlerin çok büyük bir kısmı, Batı Åžeria ve Gazze’de yaÅŸayan Müslümanların ve Hristiyanların Kudüs’e ve kutsal bölgelere girmeleri engelleniyor.
2011 yılında Amerikan dışiÅŸleri bakanlığının yayınladığı bir raporda bile İsrail, Filistin halkının ibadet özgürlüÄŸünü kısıtladığı gerekçesiyle kınanıyordu. Raporda ÅŸu ifadeler yer alıyordu: “İsrail hükümetinin aldığı kapatma kararları ve koyduÄŸu sokaÄŸa çıkma yasakları, bölge halının kutsal mekanlara eriÅŸimini ve ibadet serbestiyetini kısıtlamaktadır. Kudüs’teki Kutsal Kabir Kilisesi ve Mescid-i Aksa’nın yanı sıra Beytullahim’deki DoÄŸuÅŸ Kilisesi bu mekanların başında gelmektedir.”
Bugün İsrail’in kısıtlamaları yüzünden, dünyanın herhangi bir yerinden turist olarak gelip Kudüs’teki kutsal mekanlarda ibadet etmek isteyen bir Hristiyan, Kudüs’e 15 dakika mesafedeki Beytullahim’de yaÅŸayan Filistinli bir Hristiyan’dan çok daha kolay bir ÅŸekilde bu isteÄŸini yerine getirebilir.
Ağır Çekim “Etnik Temizlik”
Yahudiler, tam vatandaÅŸlık haklarına sahipken Kudüs’te yaÅŸayan Filistinlilerin sosyal ve siyasal anlamda çok kısıtlı hakları vardır. ÖrneÄŸin, İsrail’in “Hayatın Merkezi” politikası gereÄŸi, Filistinliler her yıl, Kudüs’te yaÅŸadıklarını ve hayatlarının Kudüs’te geçtiÄŸini bir ÅŸekilde ispatlamak zorundalar. EÄŸer ardışık yedi yıl boyunca bu konuda bir aksama söz konusu olursa Kudüs’teki ikamet izinleri iptal ediliyor ve geri dönüÅŸü olmayan bir sürgüne zorlanıyorlar.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün verilerine göre İsrail’in “Hayatın Merkezi” politikası neticesinde 15,000’e yakın Filistinli Kudüs’ten zorla çıkartıldı ve geri dönüÅŸü olmayan bir yola sürüldü.
Bu arada, kalmayı baÅŸaranlarsa çok daha hayret verici baskılarla yüz yüze kalıyorlar. Amerikan dışiÅŸleri bakanlığının raporunda, Filistinlilerin Kudüs’te bir imar izni almaları ya da daha da basitinden kendi evlerinde restorasyon izni almalarının önünde “aşılmaz engeller” olduÄŸu not ediliyor. Bu aşılmaz engelleri görmezden gelip İsrailli otoritelerden izin almayan Filistinlilerin giriÅŸtikleri inÅŸaatlar, anında yıkım ve engellemeyle karşılaşıyorlar (arazi kendilerinin olduÄŸu halde).
İşte bu kısıtlamalar, İsrail yönetiminin “Kudüs’ün YahudileÅŸtirilmesi” baÅŸlıklı en genel siyasetinin bir parçası. Bu politika, Kudüs’ün normal ÅŸartlarda Filistin yoÄŸunluklu olan nüfusunun %70 Yahudi çoÄŸunluÄŸa ulaÅŸmasını öngörüyor. Tarihsel olarak ÅŸehrin çoÄŸunluÄŸunu Filistinlilerin oluÅŸturduÄŸu göz önüne alındığında, göz göre göre ağır çekimde bir etnik temizlik uygulandığı görülebiliyor.
Bir Mahalle Silindi
İsrail’in bu politikası yeni de deÄŸil. İsrail, Kudüs’ü iÅŸgal ettiÄŸi ilk günden itibaren bu adımları atmaya baÅŸladı.
Bugün hafızalardan silinmek üzere olan bir gerçek var: İsrail ordusu Kudüs’ün doÄŸusunu iÅŸgal etmeye ilk baÅŸladıklarında Kudüs’ün iki tarihi mahallesini direk yok ederek baÅŸladı iÅŸe! Fas Mahallesi ve Süryani Mahallesi.
Fas Mahallesi’nin tarihi 1300’lere kadar dayanıyor. Bu mahallenin Kudüs’ü Haçlılardan kurtaran Selahaddin’in oÄŸlu tarafından kurulduÄŸuna inanılıyor. Tarihçi Thomas Abowd’un belgelerine göre bu mahalle Faslı hacıların buraya yerleÅŸmesiyle birlikte zamanla onların evi/vatanı olmuÅŸ oldu.
AÄŸlama duvarının hemen önünde olan Fas Mahallesi, Filistin toprakları üzerinde Müslümanların ve Yahudilerin uzun süre dini olarak bir aradalığını temsil eden bir karaktere sahip.
YahudiliÄŸin en kutsal mekanlarından biri olan bölgeye ulaÅŸmak isteyen Yahudiler, Müslüman mahallesi olarak bilinen bu mahallenin daracık sokaklarından güven içinde geçerek varırlardı gitmek istedikleri yere. Aynı ÅŸekilde bölgedeki Müslümanlar, Mescid-i Aksa’ya gitmek istediklerinde AÄŸlama Duvarı'nın önünden geçmek zorundaydılar…
Fakat İsrail 1967’de Kudüs’ün doÄŸusunu iÅŸgal ettiÄŸinde ilk hedef olarak Fas Mahallesi’ne yönelmiÅŸti.
Mahalle sakinlerine evlerini terk etmeleri için yalnızca iki saat verilmiÅŸti ve yüzlerce Müslüman, İsrail askerlerinin gözetimi altında çok az miktarda eÅŸya yüklenerek bölgeyi boÅŸaltmak zorunda kalmıştı. İsrail, yüzlerce evi ve onlarca mescidi anında yıkmış, evlerini terk etmemiÅŸ olan onlarca mahalle sakinini de katletmiÅŸti.
Kudüs’ün kentsel dokusunun bu denli korkunç bir biçimde katledilmesi neticesinde 650 Filistinli evsiz kalmış fakat bu yıkımla birlikte AÄŸlama Duvarı geniÅŸ bir meydan haline gelmiÅŸti. Bu alan bugün Yahudilerin en büyük ibadet kompleksi olarak anılıyor. Bu meydanın kurulması için yüzlerce Filistinli’nin evsiz bırakıldığı gerçeÄŸinin bugün neredeyse tamamen unutulmuÅŸ olması ise bu iÅŸin en acı veren kısmı!
Öte yandan, İsrail’in Kudüs’ün doÄŸusunu iÅŸgal ettiÄŸinde ikinci hedefi doÄŸrudan Süryani mahallesi olmuÅŸtu. 1910’lu yıllarda buraya göç eden Hristiyan mültecilerden oluÅŸuyordu bu mahalle.
Süryani Hristiyanlar, aradan geçen onlarca yılın ardından tarihi Süryani kilisesi etrafında inÅŸa ettikleri evlerle Filistin toplumunun doÄŸal bir parçası olmuÅŸlar, dokuya uyum saÄŸlamışlardı.
Yusuf Hano’nun Hikayesi
İsrail 1967’de Kudüs’ün doÄŸusunu iÅŸgal ettiÄŸi vakit, çok sayıda insan terör siyasetinin kurbanı olarak evlerini terk etmek zorunda kaldı. İsrail yönetimi, bölgede kurduÄŸu Yahudi Mahallesi’ni geniÅŸletmek için civardaki Hristiyan mahallelerden alacağı toprak miktarına karşılık baÅŸka yerlerden vereceÄŸi 3'te birlik topraklar için takas zorunluluÄŸu getirmiÅŸ yüzlerce Filistinlinin bir kez daha acı bir biçimde mülteci konumuna düÅŸmesine sebep olmuÅŸtu.
Kudüs’ten kaçmak zorunda kalan Süryanilerin ikamet izinleri ve geri dönüÅŸ hakları iptal edilmiÅŸti. Kalanların birçoÄŸu ise İsrail’in Filistinlileri yıldırmak için kurguladığı baskıcı politikalar karışında dayanamayıp zaman içerisinde Kudüs’ü terk etmek zorunda kalmışlardı.
Yusuf Hano ile yaptığım röportaj, İsrail iÅŸgalinin Filistinli Süryanilerin hayatını ne denli etkilediÄŸinin en açık göstergelerinden biri.
Hano’nun ailesi, Kudüs’ün batısındaki Katamun bölgesine yerleÅŸmiÅŸ ilk göçtüklerinde. Hano burada büyümüÅŸ. Bu bölge, civarın zengin ve varlıklı mahallelerinden biri olarak bilinir.
1948 yılında Siyonist militanlar Kudüs’ün batısını iÅŸgal ettiklerinde buradan bütün Filistinlileri sürmüÅŸtü. İsrail’in kurulmasıyla birlikte toplam 750 bin Filistinli sürgün edilmiÅŸti. Kudüs’ün batısı iÅŸgal edilince Hano’nun ailesi, Kudüs’ün doÄŸusundaki Eski Åžehir bölgesine yani, Ürdün’ün kontrolü altında olan bölgeye kaçmışlar.
Tarihi 5. asra uzandığına inanılan, Süryani kilisesinde yani Aziz Mark Manastırı’na sığınmışlar.
İsrail’in, 1967’de Kudüs’ün doÄŸusunu iÅŸgal ettiÄŸi dönemlerde Hano, bir ziyaret veya gezi vesilesiyle Lübnan’da bulunuyormuÅŸ. Sonuç olarak Hano’nun Kudüs’ün doÄŸusuna geri dönmesi yasaklanmış. Hano, ancak Ürdün Nehri’ni yüzerek aÅŸtıktan sonra İsrailli bazı yetkililere de bir miktar rüÅŸvet vererek Kudüs’e dönmüÅŸ. Hano ÅŸanslıymış. Çünkü 1967’de evlerini terk etmek zorunda kalan 300 bin Filistinliye bir daha Kudüs’e girme izni verilmemiÅŸti.
Bugün, Süryani mahallesi sadece dış görünümden ibaret. Mahalledeki evlerin büyük çoÄŸunluÄŸuna İsrailliler el koymuÅŸ ve Filistinli sahiplerini bölgeden kovmuÅŸ durumdalar.
El-Aksa Tehlike Altında
İsrail’in 1967’de Fas ve Süryani mahallelerine yönelik giriÅŸtiÄŸi yıkım ve terör faaliyetleri, kentin tarihi dokusunu silme, kutsal mekanlarını yıkma ve Filistinlilik karakterini yok etme planlarının iÅŸgalin ilk gününden beri adım adım uygulandığı gerçeÄŸini gün yüzüne çıkarmıştır.
Filistin’deki kutsal mekanlara yönelik tehditler sadece geçmiÅŸte yaÅŸanıp orada kalmadı. İsrail, son on yıl içinde civardaki evlerin yıkılmasına yol açan ve oluÅŸan oyukların diÄŸer evleri de tehdit etmesine sebebiyet veren El-Aksa Cami altında yapılan kazılara resmi izin vermiÅŸtir.
Filistinlilere ait olan Silvan mahallesinde, Davut Åžehri adı altında Yahudi tarihini yansıtan bir tema park kurma hedefiyle giriÅŸilen kazıların Mescid-i Aksa’nın yapısal bütünlüÄŸüne zarar vereceÄŸinden ve Mescid’in yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olmasından korkuluyor.
Bu yöndeki endiÅŸeler İsrail yönetiminin sürekli olarak El-Aksa çevresindeki İslami yapıları hedef almaya baÅŸlamasıyla birlikte iyice arttı. Öyle ki 2016 yılında İsrail Antika Kurumu tarafından yapılan bir düzenleme gereÄŸi, Mescid-i Aksa çevresindeki çok sayıda tarihi mezar yok edildi.
Yine son yıllarda, Kudüs’teki Memlük Mezarlıklarının büyük bir bölümü, inanın ya da inanmayın ama, “HoÅŸgörü Müzesi” kurma amacıyla sistematik bir biçimde yıkıma tabi tutuldu.
İsrail, kontrol noktaları ve izin belgesi sistemi üzerinden Filistinli Müslümanların ve Hristiyanların ibadethanelere gidip özgürce ibadet etmelerini engelliyor. İsrail, Kudüs’ü YahudileÅŸtirme politikası gereÄŸince bölgenin yerlisi olan Filistin halkına yönelik sistematik bir biçimde ayrımcı faÅŸist bir siyaset uyguluyor
Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in baÅŸkenti olarak tanıma kararı, Kutsal Topraklar'daki Filistinlilere karşı uygulanan ayrımcılığı meÅŸrulaÅŸtırmaya hizmet ediyor ve temelleri 1948 yılındaki Büyük Felaket ile ağır çekimdeki etnik temizlik sürecini güçlendiriyor.