İSLAMİ VAHDET: MÜSLÜMANLARIN TEMEL SORUMLULUÄžU
Rebiyülevvel ayının 12'si ile baÅŸlayan hafta İnkılab ile birlikte Vahdet Haftası olarak adlandırıldı. Bunun sebebi Sünni kardeÅŸlerimizin aktardığı meÅŸhur rivayetlere göre 12 Rebiyülevvel'in Kutlu Peygamberin (AS) doÄŸum günü olarak kabul edilmesidir. Åžiilerdeki meÅŸhur rivayetlere göre ise Kutlu Peygamberin (AS) doÄŸum günü 17 Rebiyülevvel olarak kabul edilmektedir.
İslam İnkılabı ile birlikte İran milleti ile devlet yetkilileri bu iki tarih arasını Vahdet Haftası olarak nitelendirdiler. Onlar Vahdet Haftasının Müslümanlar arasındaki vahdeti temsil edem bir sembol olmasını istiyordu. Ancak isimlendirmek ve konuÅŸmak yeterli deÄŸildir. Eyleme geçmemiz gerekir. Bugün İslam dünyasının vahdete ihtiyacı vardır. Engel ve ihtilaflar olsa da bunların üstesinden gelmeliyiz.
Bütün büyük arzular gerçekleÅŸmek için büyük çabalar ister. Bu ciddi çabalar olmadan hiçbir büyük arzu elde edilemez. Müslümanların vahdeti de istisna deÄŸildir: Çaba gerektirir. İslam dünyasında vahdeti tesis etmek için çabalamak bizim görevimizdir. Bu vahdet pek çok sorunu çözebilir. Beraberinde Müslüman ülke ve cemaatlere ÅŸan ve ÅŸeref getirebilir.
Dünyadaki Müslüman ülkelerin mevcut durumunu düÅŸünün. Halihazırda tüm dünya nüfusunun dörtte birini oluÅŸturan Müslümanların durumuna bakın. Ancak dünya siyasetindeki, hatta kendi iç meselelerindeki rolleri bile yabancı hükümetler ve ÅŸeytani niyetlere sahip süper güçlerden çok daha azdır. Halkımızı ve dinleyicilerimi yabancılara karşı sürekli uyarmamın tek sebebi süper güçlerin yabancı olması deÄŸildir. Bunun sebebi onların ÅŸeytani niyetleridir. Onlar Müslüman milletleri aÅŸağılama ve tamamen kendilerine uymaya zorlama peÅŸindedir.
Dünyada elliden fazla Müslüman ülke bulunmaktadır. Müslüman ülkeler bu büyük ve ÅŸeytani egemenlik arzularına nasıl karşı duracaktır? Vahdetten baÅŸka yol var mıdır? YakınlaÅŸmamız gerekmektedir. Vahdetin önünde iki büyük engel vardır ve bunları ortadan kadırmanın yollarını düÅŸünmemiz gerekir.
İslami Vahdetin Önündeki İç ve Dış Engeller
Mezhepsel önyargıdan kaynaklanan bir iç engel vardır. Bu önyargı bütün insan gruplarını etkiliyor. Bu önyargının üstesinden gelmeliyiz. Bir insanın mezhebine inanması takdire ÅŸayandır. Bu mezhepte ısrar etmesi de iydir. Ancak bu inanç mantıklı tartışmalar ile baÅŸkalarının inancını saldırgan bir biçimde reddetme arasındaki sınırı geçmemelidir. Müslüman Ümmetin parçası olan kardeÅŸlerimiz birbirine saygıyla muamele etmelidir. Kendi inançlarına baÄŸlı olma hakları vardır ancak baÅŸkalarına, onların haklarına ve inançlarına saygı göstermelidirler.
Müslümanlar ideolojik tartışmaları akademik toplantılara bırakmalıdr. Ulema ve uzmanlar dini tartışmalara girebilir. Ancak akademik toplantılarda yapılan dini tartışmalar ile akademik analiz yapamayacak izleyicilerin önünde yapılan karşılıklı hakaretler arasında fark bulunmaktadır. Ulema ve hükümet yetkilileri bunu kontrol altında tutmalıdır. Bu hem Åžii hem de Sünni bütün Müslüman grupların omzunda olan bir görevdir.
Müslümanlar vahdete doÄŸru ilerlemelidir. Bu ideolojik önyargı vahdetin önündeki iç engeldir. Vahdetin önündeki dış engel ise İslam düÅŸmanlarının ayrılığı körükleyen çabalarıdır. Bu çabalara karşı tamamen uyanık olmalıyız. Bu çabalar yeni bir konu deÄŸildir. Bu, dünyadaki egemen siyasi güçlerin baÅŸka ülkelere nüfuz edebileceklerini fark ettikleri gün baÅŸlamıştır.
Ancak ÅŸimdi bu hedeflere yönelik çabalar hiç olmadığı kadar güçlüdür. Modern iletiÅŸim yolları onların hedefe ulaÅŸmasını daha da kolaylaÅŸtırmıştır. Bu insanlar ayrılığı körüklemeye çalışıyor. Ayrılık yaratmak için kışkırtıcı sloganlar uydurmaktadır. Dinç olmalıyız. Maalesef Müslüman ülkelerdeki bazı insanlar bize zarar vermeye çalışan hain düÅŸmanlara alet olmaktadır.
Lübnan ve Filistin'de olanlar bize pek çok ders öÄŸretebilir. İki yıl önce, Lübnan direniÅŸ güçleri ve Hizbullah gençleri Siyonist rejime aÅŸağılayıcı bir yenilgi yaÅŸattıklarında ki bu İslam dünyası için bir zafer olarak kabul edilmiÅŸti, düÅŸmanlar hemen Åžii-Sünni meselesini gündeme getirip Lübnan, Orta DoÄŸu ve bütün İslam dünyasında dini önyargıyı güçlendirmeye baÅŸlamıştı.
Onlar bu konu yeniymiÅŸ gibi davrandı. Bunun sebebi Müslüman Ümmetin bu büyük zafer sayesinde neredeyse vahdeti saÄŸlamış olmasıydı. Onlar Åžii ve Sünni Müslümanlar arasına nifak sokmaya çalıştı. Bu iki yıl öncesine kadar gidiyor.
Müslüman Ümmet iki ay önce de baÅŸka bir zafer kazandı. Bu, Filistin DireniÅŸ Hareketinin Gazze'deki Siyonist düÅŸmanlara karşı kazandığı zaferdi. Bu güyük ve muhteÅŸem bir zaferdi. Hangi zafer 1967 ile 1973 yılları arasında üç güçlü orduyu yenmeyi baÅŸarmış güçlü bir orduyu maÄŸlup etmekten daha etkileyici olabilir? Gazze'nin direnen gençliÄŸi ve sebatkar askerlerine karşı güçlü bir ordunun 22 günlük beyhude çabalarından daha etkileyici ne olabilir? Siyonist ordu boÅŸ ellerle geri çekilmek zorunda bırakılmıştı.
DiÄŸer yandan Siyonist rejim ve baÅŸta ABD olmak üzere dostları dünyaya rezil olmuÅŸlardır. Açıkça küçük düÅŸürülmüÅŸlerdir. Bu, müslümanlar için büyük bir zaferdir. Müslümanların bir tür vahdetine yol açmıştır. DüÅŸmanlar bu sefer de Åžii-Sünni çatışmasına baÅŸvurmayıp etnisite meselesini gündeme getirmiÅŸtir. Filistin sorununun Araplara ait bir mesele olduÄŸu ve Arap olmayanların konuya müdahil olmaya hakları olmadığı iddiasıyla bir tartışma baÅŸlatmışlardır. Filistin sorunu İslami bir sorundur. Arapların ya da Arap olmayanların tekelinde olan bir sorun deÄŸildir.
EÄŸer İslam dünyasının önemli meseleleri arasına etnisite sokulursa en büytük ayrılık sebebi yaratılmış olacaktır. Etnisite İslam dünyasının önemli sorunları arasına sokulursa Araplar, İranlılar, Türkler, Kürtler, Endonezyalılar, Malezyalılar, Pakistanlılar ve Hindistanlıların birbirinden ayrılması gerekecektir. Böyle bir ÅŸey olursa Müslüman Ümmetten geriye ne kalır? Bu, Müslüman Ümmet ve ortak yetenekleri için bir felaket olmaz mı?
Bunlar küstah güçlerin entrikalarıdır ve maalesef İslam dünyasındaki bazı insanlar bu entrikalara kanmaktadır. Onlar Lübnan ve Gazze zaferlerinin güzel hatıralarının Müslümanların akıllarında kalmasına izin vermek istemiyor. Bu durum onlar için üzücü ve bu yüzden Müslümanları birbirinden ayırmak için bir fitne kaynağı planladılar.
Müslüman Ümmet uyanık olmalıdır. Bu düÅŸmanlara karşı durmalıdır. En önemli sorumluluk Müslüman siyasetçilerin omzundadır. İslam ülkelerinin hükümet yetkilileri ve baÅŸkanları uyanık olmalıdır. İslam dünyasındaki bazı siyasetçiler düÅŸmanların sözcüsü gibi davransa da biz bu konuda hata yapmamalıyız. Fitnenin temel sebeplerini tespit ederken hata yapmamalıyız. İslam dünyasındaki siyasetçiler küstah güçlerin sloganlarını atıyor olabilir.
İslami birliÄŸe karşı çıkanlar bu küstah güçlerdir. Böyle bölücü sloganlar İslam Ümmeti'nin üyeleri tarafından atılsa da bu Müslümanların düÅŸman entrikalarına alet olduÄŸuna inanmalıyız. Bu sloganlar Müslümanlara ait deÄŸildir. Bunlar küstah güçlere aittir. Onların sloganlarını tanıyabiliriz. En önemli görev Müslüman ülkelerin siyasetçileri ve hükümet yetkililerinin omzundadır. En önemli görev insanların gönüllerini ve akıllarını etkileyebilecek Müslüman aydınların yani Müslüman dünyanın dini uzmanları, entelektüelleri, yazarları, gazetecileri, ÅŸairleri, edebiyatçıları ve akademisyenlerinin omzundadır.
Bu insanlar toplumu vahdete ulaÅŸma sürecini engelleyecek ya da ilahi ipi Müslümanlardan uzaklaÅŸtıracak sebepler konusunda uyarmak için en büyük sorumluluÄŸu üstlenmelidir.
Kur'an bize açıkça 'Hep birlikte Allah’ın ipine sarılın ve ayrılığa düÅŸmeyin.' demektedir. Allah'ın ipine tek tek sarılmak da mümkündür ancak Yüce Kur'an bize 'hep birlikte ... ve ayrılmayın' demektedir.
Not: Bu makale İmam Hamenei’nin Müslüman Ümmetin İslami BirliÄŸi hakkındaki konuÅŸmalarından alınmıştır.