Åžeyh Mahir Hammud'un Cuma Hutbeleri (23)

Åžeyh Mahir Hammud'un Cuma Hutbeleri (23)
Sosyal medyada paylaÅŸ: Facebook Twitter Whtasapp

Åžeyh Mahir Hammud'un Cuma Hutbeleri (23)

Hamd Âlemlerin rabbinedir. Allahım, Ey Rabbimiz! Senin vechinin celâline ve senin hükümranlığının yüceliÄŸine layık ÅŸekilde sana hamd olsun.

Seni bütün eksiklerden tenzih ederiz. Ancak sen kendine layıkıyla senâ edersin; biz seni layıkıyla övmeye güç yetiremeyiz. Allahım semavât dolusu, yeryüzü dolusu ve bunlardan öte dilediÄŸin dolulukta hamd sanadır.

Bütün övgüler ve yücelik sanadır. Kulların hak olarak söyledikleri sanadır. -ki hepimiz senin kulunuz-

Allahım senin verdiklerine mani’yoktur; mani’olduklarına da verilecek/verecek yoktur. Senin katında sâlih amel dışında dünyalık nimetlerin (mal – mülk, evlat) hiçbiri fayda veremez.

Allah’tan baÅŸka ilah olmadığına; eÅŸi benzeri ve ÅŸeriki olmadığına ve efendimiz, önderimiz, hâbibimiz, ÅŸefaatçimiz Muhammed’in O’nun kulu Resulü olduÄŸuna ÅŸehadet ederim. Onu kendi kulları arasından seçip kendine dost kıldı. O da emaneti edâ etti, risâleti tebliÄŸ etti ve ümmete nasihat edip Allah için hak üzere cihad etti. Biz de buna ÅŸahitlik edenlerdeniz.

 Selât ve selamların en güzeli ona, pak aline, seçkin ashabına ve din gününe kadar kendisine ihsan üzre tabii olanların üzerine olsun.

Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve kiÅŸi yarın için önden ne gönderdiÄŸine baksın. Allah’tan sakının. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (HaÅŸr/18)

 DeÄŸerli kardeÅŸlerim Zilhiccenin ilk günleri, öncelik ve hayırda Ramazanın son on günüyle yarışır derecededir. Hepsi hayırlı günlerdir. Allah, bu günlerde hayırlı ameller yapılmasını sever. Hac ile ilgili geçmiÅŸte zikrettiÄŸimizi hatırlamamızda fayda var. Ayette ne buyruluyordu:

“Allah, Beyt-i Haram (olan) Kabe’yi insanlar için bir kıyam (ayaklanma evi) kıldı.” (Maide 97)

DemiÅŸtik ki, Åžerefli Kabe, Medine ehlinin imanı ve Hz. Peygamberin davetiyle İslam’ın yayılmasında temel etkendi.

 Hac, kendisinde bir çok anlam boyutu taşır. Fakat bu anlamların dışında bazı oryantalist ve laiklerin de Hacca yükledikleri çarpıtıcı anlamlar vardır. Bunlardan birini de ne yazık ki oryantalistlerden etkilenmiÅŸ üniversitedeki hocalardan dinledik. Åžöyle diyorlar: Hz. Muhammed (s.a.v) cahiliyye geleneklerini deÄŸiÅŸtirmeye güç yitiremeyince, Arapların gözündeki Kabe’nin ululuÄŸunu ortadan kaldırmaya güç yitiremeyince Hac konusunu kabul etti. Tabii bu söylemleri onların cehaletini gösterir. Bizim sabit akidemizde Kabe’yi ilk bina eden Hz. Adem (a.s)’dır. Nitekim Ali İmran Suresinde ÅŸöyle buyrulur:

İnsanlar için kurulan ilk ev, Bekke'deki, kutlu ve bütün insanlığa yol gösterici olan Kabe'dir.” (Ali İmran 96)

“Bekke” Mekke’nin birkaç isminden bir ismidir. Åžöyle bir fark var  “Mekke” Harem’in tam orta yeriyken “Bekke” ise onunçevresine verilen addır. Yani sonuçta aynı mekandan bahsediliyor. Hz. Adem Kabe’yi bina etti, ondan kırk yıl sonra da el-Aksa’yı kurdu. Bunlar Buhari’de ve diÄŸer bir çok Sahih Hadiste geçer. Kabe Allah’a kulluk etmenin ana karargahı olarak kaldı. İnsanlar burada İbrahim’in Hanif dini üzere tevhit içinde Alemlerin Rabbine ibadet ederler. Burada Müslümanlara “Müslümanlar” ismini verenin Hz. İbrahim olduÄŸunu hatırlatalım.

“Size müslüman adını veren O'dur” (Hac 78)

Hz. Muhammed (s.a.v)’in gönderiliÅŸinden yüz yıl önceye kadar putlar hiçbir zaman Kabe’ye girmemiÅŸti. Amir bin Luhay el-Khuzaî adında bir Arap, putları Kabe’ye soktu. Åžam’daki bazı putperest yerlerden beÄŸendiÄŸi putları Kabe’ye getirdi, aynı zamanda bu düÅŸünceyi de beraberinde taşıdı.

 Yani ÅŸundan emin olmamız icap eder ki, Hz. Muhammed efendimizin geliÅŸinden önceki yüz sene hariç Kabe Hz. Adem’den günümüze kadar tevhid ve ibadetin mekanı olmuÅŸtur.

 Putlar Kabe’ye girdi ve çeÅŸitlendi. Öyle ki her kabilenin kendisine has bir putu oluÅŸtu. Bu Hicretin sekizinci yılına kadar yani fetih yılına kadar sürdü. Fetih yılında yaratılmışların efendisi Mekke’ye bir fatih olarak girdi ve elindeki asayla sadece iÅŸarette bulunarak putları bir bir yıktı. Bir yandan asasıyla putları iÅŸaret ederek putlar devriliyordu bir yandan da “De ki hak geldi batıl zail oldu, batıl olan zaten zail olandır” ayetini okuyordu. Öyleyse Hz. Muhammed (s.a.v), davetin ilk yıllarında Mekke’de insanları Hz. İbrahim’in dininin bir kısmına çağırıyordu diyebiliriz. Ta ki davet tamama erdi ve İslam bize ulaÅŸtığı hale geldi.

 O halde putperestlerin Kabe’ye putları yerleÅŸtirmeleri Hz. Muhammed (s.a.v)’in geliÅŸinden sadece yüz yıl önceye dayanır. Bunları ezberlememiz gerekir.

 Cahiliyye insanların buna iliÅŸkin yaptığı diÄŸer bir ÅŸey neydi? Allah’ı birleme zikrine kendilerinden bir ÅŸeyler katarlardı. Mesela bugün hacılar hacca gittiÄŸinde Tekrar tekrar icabet sana Ya Rabbi, tekrar icabet sana, tekrar icabet sana. Senin ortağın yoktur. Her emrini ifaya hazırım” anlamına gelen “Lebbeyk, Allâhümme Lebbeyk, lebbeyke lâ ÅŸerîke leke lebbeyk” zikrini okurlar. Fakat onlar bu “Lebbeyk” zikrine eklemede bulunurlardı. Derlerdi ki “tekrar tekrar icabet sana Ya Rabbi, tekrar icabet sana “ÅŸu” hariç Senin ortağın yoktur. O da senindir aslında sen onun da malikisin sen izin vermezsen o hiçbir ÅŸeye malik olamaz” diye bir zikir çekerlerdi. Baksanıza onların mütevazı ÅŸirkine! Diyorlar ki, en büyük sensin bu ise bizim ile senin aranda aracıdır.

 Yine deÄŸerli kardeÅŸlerimiz bilmeliler ki, KureyÅŸ müÅŸrikleri Allah’ın varlığını ve kudretini asla inkar etmiyorlardı. Bununla ilgili Yüce Allah Kuran-ı Kerim’in bir çok yerinde ÅŸöyle buyurur:

 “Onlara göÄŸü ve yeri kim yarattı diye sorsan, Allah diyecekler.”

Onların ÅŸirkinin temel kaidesi Allah’a ulaÅŸmanın yolu bu putlar üzerinden gerçekleÅŸeceÄŸine inanmalarıydı. Åžöyle zannediyorlardı: Allah uzak, ona ulaÅŸmak zahmetlidir, o halde bu putlar aracılığıyla Allah’a ulaşırız.

 Aslında bu inanış biçimi, her dinin veya akidenin ÅŸirke bulaÅŸma baÅŸlangıcında meydana gelen bir belirtidir. Böyle baÅŸlarlar… Fakat Yüce Allah, bu çarpık iliÅŸiÄŸi kesiyor:

 “Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiÄŸi zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çaÄŸrıma cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki irÅŸad (doÄŸru yolu bulmuÅŸ) olurlar.” (Bakara 186)

  “Gözlerdeki ihaneti ve kalplerde saklı olanı bilir. Rahimlerdeki olan her ÅŸeyi bilir” minvalindeki ayetlerle küçük büyük her ayrıntıyı bildiÄŸini söyleyerek insana çok yakın olduÄŸunu hissettirir.

Okullarda öÄŸretilen İslam Felsefesinde’de bazı sıkıntılar vardır. Mesela İbn-i Sina ve Farabi… Gerçi İbni Sina Tıp alanıyla meÅŸhurdur. Fakat Eflatundan formasyonunu alan Farabi, Yüce Allah’ın küçük detaylarla ilgilenmediÄŸini, ÅŸayet O’nun küçük ÅŸeylerle de ilgilendiÄŸini söylersek yüceliÄŸine helal getireceÄŸimizi, O, bu gibi küçük ÅŸeylerden çok daha büyük olduÄŸunu söyler ve ÅŸöyle devam eder: Allah sadece kendi yüceliÄŸini över, kendini tazim eder, kendini tenzih eder, böylece ondan birinci akıl taÅŸar, ondan da ikinci akıl, sırasıyla onuncu akla kadar gider. İşte bu onuncu akıl insanların iÅŸleriyle ilgilenir. İşte Eflatundan aldığı bu felsefeyle Farabi Allah’ı bu ÅŸekilde yücelttiÄŸini düÅŸünür. Fakat Allah, bu düÅŸük fikri kesinlikle kopartmıştır. Allah, Ey insan küçük büyük her iÅŸte Rabbine yönel demiÅŸtir. Allah’a yemeÄŸinizin tuzu için bile dua ediniz. Hadiste de buyrulduÄŸu gibi: Birinizin ayakkabısının baÄŸcığı bile kaybolsa Allah’tan yardım dilesin. Yani düÅŸünsene ayakkabına bir ÅŸey oluyor ve sen ya Rabbi bu ayakkabımı tamir etmem için bana yardım et diyorsun. Bundan ötesi var mı? Peki bu Rabbinin ÅŸanından bir ÅŸey küçültür mü? Bilakis bu O’nu daha da yüceltir. Bu, O’nun küçük büyük her ÅŸeyi bilip müdahale ettiÄŸini gösterir.

 Gördünüz mü, küçük bir inhiraf sonrasında nasıl büyüyor.  Cahiliyye devrindekiler putları yerleÅŸtirdiler ve dediler ki bunlar bizi Allah’a yaklaÅŸtırır. Bununla ilgili Yüce Allah, Zümer Suresinin baÅŸlarında ÅŸöyle buyurur:

  “Biz bunlara sırf bizi Allah’a daha çok yaklaÅŸtırsınlar diye tapıyoruz” (Zümer 3)

Dikkat ederseniz bunlar bizi yarattı demiyorlar; bizi Allah’a yaklaÅŸtırıyorlar diye tapıyoruz diyorlar. Evet, inhiraf böyle baÅŸladı… DiÄŸer bir sapma ise Enfal Suresinde zikredilmiÅŸtir:

 “Onların Ka'be'nin yanındaki namazları ıslık çalmak ve el çırpmaktan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.” (Enfal 35)

 Diyorlardı ki: Lebbeyk Allahumma Lebbeyk, ÅŸu put hariç senin ortağın yoktur, sen ona maliksin o malik deÄŸildir. Fakat biz ÅŸöyle deriz: Lebbeyk Allahumme Lebbeyk, senin ortağın yoktur Hamd, nimet ve mülk yalnız sanadır, senin ortağın yoktur. Onların bu zikri söylerken bizden diÄŸer farkları da ıslık çalmalarıydı. Islık ve alkışlama… Allh’ı tevhid etme yerine ıslık çalar ve alkışlarlardı. İşte bunu Rabbimiz bize haber verdi:

 Onların Ka'be'nin yanındaki namazları ıslık çalmak ve el çırpmaktan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.”

Bunlar Hz. Muhammed (s.a.v)’e biz Kabe’nin hamileriyiz diye büyüklenirlerdi. “Bu evin hamisi biziz fakat sen çıkmış bu ev İbrahim’in evidir diyorsun, sen kendini ne zannediyorsun” diyorlardı. Yüce Allah da kendilerine hitaben siz Allah’ı tevhid etmiyorsunuz; ıslık ve el çırpmaktan baÅŸka bir ÅŸey yapmıyorsunuz. DiÄŸer üçüncü bir tuhaflık ise, tavaf sırasında günahlarından arınma saikiyle çıplak bir ÅŸekilde hac ediyorlardı. Peki bunu neden yaparlardı? Günah iÅŸledikleri zaman üzerlerindeki elbisenin o günahı taşıdığına inanırlardı. Dolayısıyla üzerinde günah bulunduÄŸuna inandıkları o elbiseleri çıkartarak hac ederlerdi. Fakat bazıları o çıplak hallerini kimsenin görmesini istemezlerdi. Onlar da gece tavaf ederlerdi. Bu durum Veda Haccına kadar yani Tevbe Suresi’nin indiÄŸi onuncu yıla kadar sürdü. Hz. Peygamber efendimiz, Hz. Ebubekir efendimizi daha sonra da Hz. Ali’yi göndererek “bundan böyle Kabe’yi kimse çıplak bir halde tavaf etmesin” emrini verdi. Bununla ilgili çeÅŸitli rivayetler vardır. Kabe’yi çıplak bir ÅŸekilde tavaf etmenin nasıl son bulduÄŸuyla ilgili ayet bize ÅŸu ÅŸekilde haber veriyor:

 “Ey Adem oÄŸulları! Her mescide gidiÅŸinizde ziynetinizi alın, yiyin, için ve israf etmeyin.” (Araf 31)

Burada geçen “ziynet” ifadesi avretin örtülmesi manasına gelir.

MüÅŸriklerin diÄŸer bir hurafeleri ise ÅŸöyleydi. Hacca gitmiÅŸ biri haccını yaptıktan sonra evine döndüÄŸünde içeriye kapıdan girmezdi. Çünkü kapıdan girerse günahları da onunla birlikte girer diye bir inanışa sahipti. Dolayısıyla eve pencereden veya arka taraftan içeri girebileceÄŸi bir yerden girer, ona göre böylelikle günahların dönmesini engellemiÅŸ olurdu. Bununla ilgili olarak Yüce Allah Bakara Suresinde ÅŸöyle buyurur:

 “Sana hilaller hakkında soruyorlar. De ki: "Onlar, insanlar açısından ve hacc mevsiminin belirlenmesi için zaman ölçüleridir." İyilik evlere arka taraflarından gelmeniz deÄŸildir, aksine iyilik (fenalıklardan) sakınanın tutumudur. Evlere kapılarından girin ve Allah'tan korkun. Umulur ki kurtuluÅŸa erersiniz.” (Bakara 189)

 Åžu ayeti okuyan, ayetlerin sebeb-i nüzulünü okumanın anlama açısından ne kadar önem taşıdığını fark eder. Ayetin bakıldığında “sana hilaller hakkında soruyorlar” diye baÅŸlıyor sonra bunu hacca baÄŸlıyor. Buraya kadar tamam, fakat “iyilik evlere arka taraflarından gelmeniz deÄŸildir” ile baÅŸta zikredilen husus arasında ne alaka var diye insan durup kalıyor. Lakin Ayetin nüzul sebebini bildiÄŸimizde bu alakasızlık olarak görünen durum da kendiliÄŸinden ortadan kalkıyor. Onun için kardeÅŸlerim Kuran’ı anlamak yolunda birinci dereceden önem taşıyan ÅŸey sebeb-i nüzulü bilmektir. Bu aynı zamanda sünneti de destekleyen bir metoddur. Mesela biri çıkıp sana “bana Kuran yeter, hadis falan istemem” derse önüne ÅŸu ayeti koy bakalım nasıl anlayacak.

 Bazı ÅŸeyler de olduÄŸu gibi kaldı. ÖrneÄŸin: Arafat, Mina, Müzdelife, tavafın yedi kere yapılması, Zihiccenin dokuzuncu gününde yapılan Vakfe, iÅŸte bunlar deÄŸiÅŸmeyen uygulamalar olarak kaldı. Buna delil olarak da Yüce Allah’ın Sonra insanların toplu halde akın ettikleri yerden siz de topluca akın edinbuyruÄŸudur.

O halde burada en önemli ÅŸey, Hacc’ın Adem (a.s)’dan beri var olduÄŸunu bilmemiz gerektiÄŸidir. Hz. İbrahim ise bunu yeniledi. Ayete dikkat ederseniz ÅŸunu farkedersiniz. Ayette ÅŸöyle buyrulur:

“Hani, İbrahim ve İsmail birlikte Ka'be'nin sütunlarını yükseltiyorlardı.” Dikkat ederseniz “Kabe’nin sütunlarını yükseltiyorlardı” ifadesiyle olan bir ÅŸeyden bahsediliyor yani sıfırdan bir ÅŸey deÄŸil. Kurdu veya inÅŸa etti demiyor; yükseltti diyor. DiÄŸer bir ayette ise ÅŸöyle buyrulur:

 “Hani biz İbrahim'e Kabe’nin yerini belirtmiÅŸtik.” Yani Kabe’nin mekanını belirlemek İbrahim’in tasarrufunda olan bir ÅŸey deÄŸil, onun yerini Allah belirlemiÅŸ. KardeÅŸlerim bu detaylar çok önemli. Bunları bilirsek haÅŸa “Hz. Muhammed MüÅŸriklere güç yitiremeyince Hacca dokunmadı” diyenlerin bu kirli düÅŸüncelerini çürütmüÅŸ oluruz. Yine Mısırlı düÅŸük bir kadın yazar vardı. Sanırım öldü. Putperestlerle savaÅŸtığınızı iddia ediyorsunuz peki bu siyah taşın etrafında dolanmanız, ona sürtünmeniz de da neyin nesi oluyor gibi laflar ederdi… KardeÅŸlerim ÅŸu ayırımı iyi yapmak lazım. Kendin seçtiÄŸin putları yüceltmek ile Allah’ın buna hürmet göstermeniz bana hürmet etmiÅŸ gibi olursunuz dediÄŸi taÅŸa hürmet göstermek ve yüceltmek ayrı ÅŸeylerdir. Biz Allah’a temsil etmesi bakımından bu taÅŸa saygı gösteriyoruz yoksa rengini, hacmini veya baÅŸka bir ÅŸeyini beÄŸendiÄŸimiz için deÄŸil. Kabe de insanlık için inÅŸa edilmiÅŸ ilk evdir. Ve yine Allah’ın emriyle beÅŸerin tercihiyle deÄŸil. Bütün insan toplumlarının kendilerine has sembolleri vardır. Misal kendi ülkenin milli marşını iÅŸittiÄŸinde saygıyla durup dinlersin. Veya bayrağını kaldırıp öptüÄŸünde sen o kumaşı öpmüÅŸ olmuyorsun o kumaşın temsil ettiÄŸi anlamı yani sembolü öpüyorsun. Bu ibadet veya putperestlik de deÄŸil, bu ihtiramdır. Kabe de öyle bir sembol ki, Yüce Allah’ın insanlık için inÅŸa ettiÄŸi Adem’den İbrahim’e oradan Hz. Muhammed (s.a.v) gelen bu büyük sembole hürmet göstermemiz elbette tabiidir.

 Fakat biz bugün Haccın üstlendiÄŸi gerçek rolüne karşı görevimizi yerine getiremiyoruz. Hac bir yönüyle Müslümanların yıllık bir konferans etkinliÄŸidir. Müslümanlar her yıl orada toplanır ve sıkıntılarına çözüm bulmak arayışına girer ve tartışır. Asıl amaçlardan biri de budur. Farzı misal ÅŸu günlerde Haccın görevi direniÅŸe davet etmek ve İsrail ile Amerika’ya karşı tekbir safta durmaya çağırmak olmalıydı. Fakat ne yazık ki, bugün haccın yönetimi altında bulunduÄŸu sultalar Amerika’nın hatta Siyonizmin iÅŸbirlikçileridir ve bu iÅŸbirlikçilik günden güne daha da artıyor. Ancak bütün bunlara raÄŸmen Hac vazifesini yerine getirmeyi ortadan kaldırmaz. Buna delil olarak da içinde putlar bulunduÄŸu halde Hz. Peygamber’in Kabe’yi tavaf etmesiydi. Kabe’de putların bulunduÄŸunu görüyordu fakat onlardan uzak durarak Hacc görevini yerine getiriyordu. Çünkü Kabe’yi putlardan temizleme kudreti yoktu henüz. Bugün de ÅŸartlar ne olursa olsun Hcc vazifesini ortadan kaldırmaz. 6. Yılda Hz. Muhammed rüyasında hacca gidileceÄŸini görmüÅŸ fakat Hudeybiye barış antlaÅŸması buna engel olmuÅŸtu. Hudeybiye anlaÅŸmasının içerdiÄŸi maddelerden biri de o yıl Müslümanların Kabe’ye girmesini yasaklıyordu. Müslümanlara ertesi yıl Kabe’yi üç gün boÅŸ bırakacaklardı. Evet öyle de oldu. Yedinci yılda bu gerçekleÅŸti buna Kaza Umresi diyoruz. Burada da bir sünnet oluÅŸtu. Müslümanlar yedinci yılda Kabe’yi tavaf etmek için Mekke’ye girdiklerinde Hz. Peygamber Müslümanlara ihramlı olduÄŸunuz halde saÄŸ omzunuzu açınız diye emir verdi. Aslında bu, sadece tavafa giriÅŸ bölümünde yapılması gerekirken Müslümanlar bunu bütün tavafa yaydı. Bunda bir sıkıntı yoktur. Peki Peygamber onlara neden böyle bir emir verdi. Çünkü ÅŸehri üç gün onlara boÅŸaltan müÅŸrikler uzaktan Müslümanları gözetliyorlardı, Peygamber de Müslümanlara saÄŸ omuzlarını açıp heybetli görünmelerini istedi. Görüyor musunuz, deÄŸim yerindeyse askeri strateji ibadete bile dahil olabiliyor. İşte o yıl bile Kabe’de putlar bulunuyordu, fakat ondan bir yıl sonra fetih gerçekleÅŸti ve Peygamber putları bir bir devirdi. Bakın yedinci yıldan sekizinci yıla geçildiÄŸinde nasıl bir deÄŸiÅŸiklik meydana geliyor. N e muazzam bir deÄŸiÅŸiklik, o yıl Kabe’de putlar bulunurken ertesi Mekke fethediliyor. Yani ben bu olaya baktığımda ÅŸunu diye biliyorum. Bu yıl iÅŸgal altında olabiliriz ama gelecek yıl Kudüs’te namaz kılacağız inÅŸallah diye umutlanabiliyorum, Resulullah’ın örneÄŸine bakınca.

Ey deÄŸerli kardeÅŸlerim, Hacc yeniden Allah’ın tevhid edildiÄŸi, Müslümanların vahdet bulduÄŸu, güç kazandığı yer olacak.

Geçen uzman biri bana bir ÅŸey anlattı. Dedi ki, Muhammed b. Selman en Hacca gelenin sayısının en yüksek olduÄŸu oran nedir diye sormuÅŸ. Altı milyon diye cevap vermiÅŸler. O da peki mal bakımından en çok kazanılan oran nedir diye sormuÅŸ, yirmi bir milyar riyal diye cevap vermiÅŸler. Bunun üzerine o da demiÅŸ ki, peki artık ÅŸöyle bir ÅŸey yapın: Bir milyon kontenjanla sınırlandırın ama gelir oranı yirmi bir milyar riyal olsun demiÅŸ. Evet ÅŸimdi anlıyoruz neden Haccın bu kadar pahalılaÅŸtığını. Eskiden iki bin dolarla Haccını yapabilirken ÅŸimdi ise fiyatlar kat be kat artmış üstelik hizmet bakımından gerileme meydana gelmiÅŸ.

                                                      **********HUTBE 2***********  

Hamd Allah’adır, salat ve selam yaratılmışların efendisi Allah’ın elçisi Muhammed’e ve onun yolunu takip edenlerin üzerine olsun. Åžehadet ederim ki, Allah’tan baÅŸka ilah yoktur, Muhammed O’nun elçisidir.

                            “Ey İman edenler Allah’tan sakının”

Geçen hafta yine eÅŸ cinsellik gündeme getirildi maalesef. Fakat hamd olsun ki gerekli sert tepkiler verildi. Bu büyük günah, bu büyük küfür tepkisiz kalmadı. Elhamdulillah. Ki Rabbimiz bu büyük günaha en ÅŸiddetli cezayı vadetmiÅŸtir. DeÄŸerli kardeÅŸlerim Rabbimizin bize cezaya çarptırılmış bazı toplulukları haber vermiÅŸtir: Ad kavmi, Semud Kavmi, Nuh Kavmi, Lut Kavmi, Firavun Kavmi… Bunlar Kuran’da zikredilmiÅŸtir. Bunların arasında da en sert cezaya çarptırılanlar da Lut Kavmidir. Bu hem Müslümanların hem de Hristiyanların üzerinde ittifak ettiÄŸi bir konudur. Hatta Hristiyanlıkta bu konuyu alan daha geniÅŸ hikayeler vardır. Mesela Hristiyanların itibar ettiÄŸi Tevratta Sadom ve Gamora yer ismini verirken bizde bu isimler geçmez. Bu yer Lut kavminin bulunduÄŸu mekandır ve azaba çarptırılmış yerlerin en ÅŸiddetli cezaya çarptırılmış olanıdır. Çünkü yaptıkları amel çok çirkindi.

 DeÄŸerli kardeÅŸlerim ilerleme, Allah’ın doÄŸal yaratılışına aykırı düÅŸmek demek deÄŸildir. Herhalükarda verilen tepkiler memnuniyet vericiydi.

“Åžüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.” (Ahzab 56)

 Allah’ım İbrahim ve âline salat ve selam ettiÄŸin gibi Muhammed ve âline salat ve selam eyle. Allah’ım İbrahim ve âlini bereketli kıldığın gibi Muhammed ve âlini bereketli kıl. Åžüphesiz sen Hamidsin, Mecidsin.

 Allah’ım bizi maÄŸfiretinle bağışla ve bize merhamet et, bizi affet ve kendinden baÅŸkasına muhtaç etme, kafirlerin tuzağını geri çevir, anne ve babalarımızı maÄŸfiret eyle, Kuran’ı kalbimizin baharı kıl. Allah’ım bizi muzaffer kullarından eyle, bizi galip gelen ordundan kıl, bizi onlara korku ve hüzün yoktur dediÄŸin kullarından eyle. Allah’ım bize hakkı hak olarak göster ve ona tabi olmayı nasip et ve batılı batıl olarak göster ve bizi ondan uzak tut, bizimle ol; aleyhimizde olma, halimizi daha iyi bir hale deÄŸiÅŸtir. Allah’ım her yerdeki kahraman mücahitlerimize yardım et, halimizi daha iyi bir hale deÄŸiÅŸtir. Allah’ım anne babalarımıza ve üzerimizde hakkı olanlara maÄŸfiret buyur.

 “Åžüphesiz Allah adaleti, ihsanı ve yakınlara vermeyi emreder, hayasızlıktan, kötülükten ve zorbalıktan da nehyeder. Olur ki öÄŸüt alırsınız diye size öÄŸüt veriyor.” (Nahl 90)

KUDÜS GÖNÜLLÜLERİ EĞİTİM AKADEMİSİ

Sosyal medyada paylaÅŸ: Facebook Twitter Whtasapp


Hakkımızda

Uluslararası Siyasal Gündem - Kudus Analiz | KA kudusanaliz.com


Kudüs Analiz sitesi bir Kudüs Medya AŞ portalıdır




Son Güncellenenler


Network Yazılım