Hamd Âlemlerin rabbinedir. Allahım, Ey Rabbimiz! Senin vechinin celâline ve senin hükümranlığının yüceliÄŸine layık ÅŸekilde sana hamd olsun.
Seni bütün eksiklerden tenzih ederiz. Ancak sen kendine layıkıyla senâ edersin; biz seni layıkıyla övmeye güç yetiremeyiz. Allahım semavât dolusu, yeryüzü dolusu ve bunlardan öte dilediÄŸin dolulukta hamd sanadır.
Bütün övgüler ve yücelik sanadır. Kulların hak olarak söyledikleri sanadır. -ki hepimiz senin kulunuz-
Allahım senin verdiklerine mani’yoktur; mani’ olduklarına da verilecek/verecek yoktur. Senin katında sâlih amel dışında dünyalık kısmetlerin (mal – mülk, evlat) hiçbiri fayda veremez.
Allah’tan baÅŸka ilah olmadığına; eÅŸi benzeri ve ÅŸeriki olmadığına ve efendimiz, önderimiz, hâbibimiz, ÅŸefaatçimiz Muhammed’in Allah’ın kulu ve Resulü olduÄŸuna ÅŸehadet ederim. Onu kendi kulları arasından seçip kendine dost kıldı. O da emaneti edâ etti, risâleti tebliÄŸ etti ve ümmete nasihat edip Allah için hak üzere cihad etti. Biz de bütün bunlara ÅŸahitlik edenlerdeniz.
Selât ve selamların en güzeli ona, pak aline, seçkin ashabına ve din gününe kadar kendisine ihsan üzre tabii olanların üzerine olsun.
“Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve kiÅŸi yarın için önden ne gönderdiÄŸine baksın. Allah’tan sakının. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (HaÅŸr/18)
Cenab-ı Allah ÅŸöyle buyurur: “Nefse ve onu düzgün bir biçimde ÅŸekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneÄŸini) ilham edene and olsun ki, nefsini arındıran kurtuluÅŸa ermiÅŸtir. Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uÄŸramıştır.”
İşte senin içinde olan, beÅŸeri olan nefis seni iyiliÄŸe veya kötülüÄŸe götüren ÅŸeydir. Allah sana hayrı ilham eder, hayrın yolunu gösterir. Fakat sen kendini bunun için hazırlamış ve bunu rabbinden istemiÅŸsen! Sen hayır yolunu sever ve ona raÄŸbet edersen de Allah sana o yolu kolaylaÅŸtırır. Hidayet ve dalalet ile ilgili yapılan tartışmaların özeti budur.
İnsan kendini kontrol etmelidir. Çünkü insan kendisini iyi edecek ya da kötü edecek ÅŸeyi kendisi seçmekte veya belirlemektedir. Kendin için yaptığın ÅŸeyleri dış dünyadaki hallerin deÄŸiÅŸmesini gözeterek yapmalısın. ÖrneÄŸin zorluk ve sıkıntıda iman sahibi olman gerekir. Aynı ÅŸekilde nimetlendiÄŸin dönemlerde de imanını korumalısın. Åžükür ve sabır, zenginliktede de fakirlikte de ÅŸiarın olmalıdır. Tevazu sahibi olman gerekir, zayıf veya yenilmiÅŸ olsan bile. Zafer kazandığında da tevazuyu koruman gerekir. Dış dünyadaki deÄŸiÅŸimlere raÄŸmen halini muhafaza etmesini bilen Allah katında zafere ulaÅŸmıştır. Zamanın getirdiÄŸi deÄŸiÅŸimlerle davranışları deÄŸiÅŸen kiÅŸi ise nefsinin güdümünde olan birisidir demektir. Dünya ve yaratılanlar onu ele geçirmiÅŸtir, tersi deÄŸil. Allah bu duruma karşı bizi sıkça uyarır. Bununla ilgili sayılamayacak kadar çok örnekler vermiÅŸtir.
Buna örnek olarak verilen en meÅŸhur kıssa Salebe b. Hatib’in kıssasıdır. Kendisi camide çok kaldığı için cami kuÅŸu olarak isimlendirilen bir sahabeydi. Fakat sonra servet sahibi olma tutkusuna düÅŸtü. Peygamberimize Allah’ın malını arttırması için dua etmesini isteyerek yalvardı. Peygamberimiz ona ÅŸükrünü eda edeceÄŸin az bir miktar ÅŸükrünü edemeyeceÄŸin çok maldan hayırlıdır dedi. O ise kendisinin imanlı olduÄŸunu söyleyerek peygamberimizin nasihatlerine kulak asmadı. Peygamberimiz de ona –istemeyerek- dua ederek kendi haline bıraktı. Çünkü peygamberimizin duaları isterse kendisinin isteyerek yaptıkları olsun isterse de baÅŸkalarının talebi üzerine olsun gerçekleÅŸir.
Böylece Salabe’nin malları çoÄŸaldı. Tabi o zamanlar mal dediÄŸimiz ÅŸey kağıt para deÄŸildi hatta altın bile deÄŸildi. Mal demek sürüler ve hayvanlar demekti. Onun da onlarca sürüsü oldu. Büyüdü, büyüdü öyle büyüdü ki koyunları vadileri doldurdu.. Bilirsiniz bu iÅŸler özel ilgi ve çalışma gerektirir. Cami kuÅŸu denen bu adam sabah ve yatsıları kaçırmaya baÅŸladı. Çünkü çalışıyordu ya da yorgundu. Sonra cumadan cumaya gelmeye baÅŸladı sonrasında külliyen namazı bıraktı. Bunun üzerine peygamberimiz malının zekatını istemek için ona bazı ulaklar gönderdi. Fakat o mal tutkusuna kendini kaptırmıştı ve serveti onu ele geçirmekteydi.
ÇoÄŸumuz ÅŸu konuda hataya düÅŸeriz: Nimet içerisinde olmak Allah’ın rızası, bazı ÅŸeylerden mahrum olmaksa Allah’ın gazabıdır sanırız. Oysa bu fahiÅŸ bir hatadır. İnsan ise; Rabbi onu deneyip de kendisine ikramda bulunduÄŸunda, ona bol bol nimetler verdiÄŸinde, “Rabbim bana ikram etti” der. Ama onu deneyip rızkını daraltınca da, “Rabbim beni aÅŸağıladı” der. İş öyle deÄŸil.” Allah sana dünyada kimseye vermediÄŸini verebilir ama sen O’ndan uzak olabilirsin. Sana sadece sıradan bir elbise verir ama sen O’na yakın olabilirsin. Malın çokluÄŸu, elde avuçta olanın artması hatta dualarının kabul olması bile senin Allah indindeki mevkini göstermez. Allah seni fakirlik, güçsüzlük ya da insanların hiç birisinin tercih etmeyeceÄŸi ÅŸeylerle sınar da sen O’nun sevgilisi olursun. Dolayısıyla ölçümüz bu sayılanlar olmamalıdır.
Neyse konuyu dağıtmadan Salebe’ye dönelim. Salabe çok para kazandığı için Allah’ın sevgilisi olduÄŸunu düÅŸünmüÅŸ olacak ki para vermekten erinmeye baÅŸladı. Hatta kendisine gelen heyete: Bu peygamberin istediÄŸi ÅŸey de nedir? Vallahi o kralların aldığı vergilere benzer dedi. Heyet bu sözlerin ardından olanları peygamberimize anlatınca peygamber efendimiz olanlara sıkıldı. Sonrasında Salabe yaptığı ÅŸeylerden piÅŸmanlık duyarak Allah elçisinin yanına koÅŸtu ve malını kendi elleriyle getirdi: Ey Allah’ın elçisi ben büyük bir hata yaptım iÅŸte sana zekatım. Lütfen bunu kabul et dese de peygamberimiz onun parasını almadı. Onu almaktan yüz çevirdi. Rivayetler bize bunu böyle anlatır. Öyle ki peygamberimizin vefatından sonra Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer de onun zekatını almamışlardır. Salebe de iÅŸte bu ÅŸekilde ölmüÅŸtür. Nitekim Tövbe Suresinde Cenab-ı Hak onun için: "Münafıklardan bazıları da mal mülk verip zengin ettiÄŸi takdirde Allah’a daha çok itaat edip, fakirlere daha çok yardım edeceklerine söz verirler de Allah onlara istediklerini ihsan edince verdikleri sözleri unuturlar, cimrilik edip yoksulun hakkını vermezler!" Allah’a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için O da kalplerine, kendisiyle karşılaÅŸacakları güne kadar (sürecek) bir nifak soktu.” Buyurur.
Bu ayete göre Salebe münafık olarak öldü. Bazı müçtehitler, bu kıssanın doÄŸru olamayacağını, tövbenin kapısını asla kapanamayacağını söylemiÅŸlerdir. Çünkü bununla ilgili ayetler var. Peygamberimizin –alemlere rahmet olarak gönderilmiÅŸken- bir insanın tövbesini kabul etmemesi çok düÅŸük bir ihtimaldir derler.
Biz de deriz ki evet çıkış noktaları doÄŸrudur. Evet bu büyük alimler ve bir takım arkadaÅŸlarımız bu kıssayı doÄŸru sayana taraf alıyor ve tavır gösteriyorlar çünkü bunun akideyi bozan bir ÅŸey olduÄŸunu savunuyorlar. Deriz ki bu kıssa bizim kitaplarımızın neredeyse tamamında geçer ve doÄŸrudur, açıklaması ise istisna bir olay olmasıdır. Evet tövbe kapısı açıktır ama her konuda bir istisna vardır. Çünkü peygamberimiz henüz olaylar olmadan önce onu uyarmıştı. İşte bu sebeple onun cezası çok ağır oldu. Allah en doÄŸrusunu bilir.
Biz bu kıssayı olduğu gibi alalım ve herkes kendini o kişinin yerine koysun. Sen malın arttığında kendinin camide kalacağını garanti edebiliyor musun?
Namazın ve tevazun kalır mı yoksa kibirli bir adam olup yönünü baÅŸka tarafa mı çevirirsin. Aynı ÅŸey kuranda on fazla yerinde tekrarlanarak anlatılır: “İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her hâlinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aÅŸanlara, yapmakta oldukları ÅŸeyler, böylece süslenmiÅŸ (hoÅŸ gösterilmiÅŸ)tir.” Yine Lokman Suresinde: “Onları (denizde,) bir dalga gölgelikler gibi kapladığında, dini Allah'a has kılarak ona yalvarırlar. Allah onları kurtarıp karaya çıkarınca, onlardan bir kısmı orta yolu tutar. Bizim âyetlerimizi ise ancak son derece kaypak, son derece nankör olanlar inkar eder.” BaÅŸka bir ayette:
“O, sizi karada ve denizde gezdirip dolaÅŸtırandır. Öyle ki gemilerle denize açıldığınız ve gemilerinizin içindekilerle birlikte uygun bir rüzgârla seyrettiÄŸi, yolcuların da bununla sevindikleri bir sırada ona ÅŸiddetli bir fırtına gelip çatar ve her taraftan dalgalar onlara hücum eder de çepeçevre kuÅŸatıldıklarını (batıp boÄŸulacaklarını) anlayınca dini Allah’a has kılarak “Andolsun, eÄŸer bizi bundan kurtarırsan, mutlaka ÅŸükredenlerden olacağız” diye Allah’a yalvarırlar.”
Buyrulur.
Hastalıkta, darlıkta ve kriz durumlarında: Allah’ım yardım et! Allah’ım bana ÅŸifa ver diye sayıklarız. Zayıflıkta yardım isteriz. Ama Allah zorluÄŸu kaldırınca insanların çoÄŸu Allah’a ÅŸükretmez aksine ÅŸirk koÅŸar. Mesela uçaktasın düÅŸecek olsa insan korkarak Allah’a yalvarır ama uçak düÅŸmezse o kiÅŸi: Tam düÅŸecektik ama uçak bir manevrayla kendini kurtardı.” Gibi Allah’ı devre dışı bırakan deÄŸerlendirmeler yapar.
Åžimdi biz burada kendi halkımız ve komÅŸularımız arasında bununla ilgili gerçek bir olay iÅŸittik. Hikaye ÅŸu: 1920’li yıllarda geçiyor. Hatta torunlarından bazıları ÅŸuanda burada. Birkaç kiÅŸi kayıkla bir yere giderken kayıkları su almaya baÅŸlamış. Kayıktakiler içerideki suyu boÅŸaltmaya baÅŸlamışlar, kayıkta bulunan birisi kayığın başına geçip dualar etmeye baÅŸlamış. Bir de ne görsünler gerçekten de su kayığa girmiyormuÅŸ. (Cemaatten la ilahe illallah sesleri) Böylece karaya çıkarlar. Karaya çıktıklarında diÄŸer tüm kayıkçılar olayı merak edip tetkik etmeye baÅŸlarlar. Kayığı kaldırıp baktıklarında bir de bakarlar ki kayığın altındaki delikleri balıklar doldurmuÅŸ. Büyük büyük birkaç balık oraya sıkışarak can vermiÅŸler ve böylece suyun giriÅŸine mani olmuÅŸlar. İşte buna kim inanır! Evet arkadaÅŸlar bu ve bundan daha büyük olaylar imkan dahilindedir.
İşler Allah’ın elindedir. Kayıkta bulunan ve kurtulmak için adak adayanlar adaklarını gerçekleÅŸtirmiÅŸ iken içlerinden bir tanesi balığın tesadüfen oraya girdiÄŸini savunmuÅŸtur. İşte kardeÅŸlerim bu Allah’ın bir imtihanıdır. İçimizde imtihana düÅŸmemiÅŸ hiçbir kimse yoktur. Ey insan! Kendine dikkat. Hata herkeste olur. Sahabeler bile örneÄŸin Huneyn günü sayılarının çokluÄŸuna kandılar, peygamberimiz bunun için onları uyarmıştı ama onlar sayılarına güvendiler ve çokluk bir iÅŸlerine yaramadı. Oysa peygamberimiz sekiz sene sonra Mekke’ye girdiÄŸinde başı öne eÄŸikti. Bunu çok anlattık. Allah Müslümanları sayı ve nitelik bakımından arttırmıştı ve Mekkeliler onların binlercesiyle baÅŸ edemedi. Bu çok büyük bir imtihandır. Peygamberimiz o övünç gününde adeta atı üstünde secde halindeydi, başını Allah’a eÄŸmiÅŸti ve kibirli deÄŸildi.
Kendisine yirmi sene düÅŸmanlık edenler karşısında duruyordu. Hatta Sad b. Ubade: “Bugün savaÅŸ günüdür, Allah bugün KureyÅŸ’i zelil kılmıştır.” Dedi.
Sad o zaman Mekke’ye giriÅŸ yapan beÅŸ farklı birliÄŸin birisinin başındaydı. Bu söz üzerine peygamberimiz onu görevden alarak birliÄŸin başına oÄŸlunu geçirdi ve ona ÅŸunu salık verdi: Sen bugün melhame deÄŸil merhamet günüdür, bugün KureyÅŸ zillet deÄŸil izzet buldu demelisin demiÅŸtir. Sonra KureyÅŸin karşısına geçerek ben sizin zannettiÄŸiniz ÅŸeyi yapmayacağım demiÅŸtir.
Evet o zirvedeyken kibirlenmemiÅŸtir. Sen de ey mümin yensen de yenilsen de, zengin de olsan fakir de olsan kendini hep hayır üzere tutmalısın. Tarihimizde iki zıt örnek vardır. Biri emevilerde yirmi yıl hükümranlık yapan Abdülmelik b. Mervan. Bu adam iktidarı ele geçirmeden önce camiden dışarı çıkmayan, abid ve zahit bir kimseydi. Abdullah b. Zübeyr’e karşı çıkanları kınıyordu. Fakat baÅŸa geçince ibadeti bırakarak Haccac’ı vekil tayin etti. Ve ilk iÅŸi Abdullah b. Zübeyr’e isyan etmek ve onunla savaÅŸmak oldu. DiÄŸer örnek ise Ömer b. Abdulaziz’dir ki iki buçuk yıl hükümranlık etmiÅŸti. Hükümdar olmadan önce ferah ve lüksü sever, güzel elbiseler giyer ve havalı takılırdı. Fakat baÅŸa geçince abit oldu ve istikamet buldu. Hatta raÅŸitlerden biri sayıldı ve belki de bazı konularda onları geçmiÅŸtir. Evet iÅŸte biz de bu ÅŸekilde olmalıyız.
Bugün bazıları Lübnan’daki direniÅŸin kibirden kaynaklandığını söylüyor. Bizim zaferlerimizi insanların başına kaktığımızı ve bakın iÅŸte biz galip geldik dediÄŸimizi düÅŸünüyorlar. Bu çok dar bir anlamda doÄŸru olabilir fakat genel olarak asla doÄŸru deÄŸildir. Tamam başımızdaki bir iki kiÅŸi iÅŸte biz ÅŸöyleyiz böyleyiz diyerek diÄŸerlerine siz de kimsiniz gibi bir tavır içerisine girmiÅŸ olabilir. Fakat genel olarak asla böyle bir ÅŸey yoktur. Aksine tevazu ve istikamet konusunda büyük bir örneklik sergiliyoruz. Biz zor bir imtihanla yüz yüzeyiz.
DireniÅŸimizin devlet sayesinde sürdüÄŸünü söyleseler. Ne devleti? Başımızdaki kiÅŸinin kellesini kurtarmak için her türlü bedeli ödemeye hazır olduÄŸunu biliyoruz. Evet buna net bir delilimiz yok ama ihtimal hep vardır. Fakat bu, dediÄŸimiz ÅŸeylerin tersinedir. EÄŸer devletimiz büyüklenseydi baÅŸta bize dönüp siz de kimsiniz derdi. Yine bence de ÅŸuanki durum ÅŸerre deÄŸil hayra delalet eder. Bekleyelim de görelim.
Fakat bunun dışında baÅŸka ÅŸeyler gördük. AÄŸlar mısın güler misin?
“Biz Caca’yla beraber daha çok ÅŸeyleri deÄŸiÅŸtirme imkanına sahibiz.” Diyenleri duyduk. Sen Caca ile beraberken neyi deÄŸiÅŸtireceksin? Abd’nin daha fazla yaptırım uygulaması gerektiÄŸini düÅŸünenler bile var. İşte bu Amerikan sevdası, eminim ki onların azı böyledir, hepsi deÄŸil. Burda bir sır var! Belki de bunlar petrolün çıkartılmasına engel olsun diye yapılan ÅŸeylerdir. Allah bilir. Fakat hakikat ÅŸu ki su bulanık. Bazı ÅŸeyler var ve biz bunlara cevap veremiyoruz. BaÅŸkan 2023 veya 2029 gibi bir tarih vermeden ve kimse de kendisine bunu soramadan bu türlü açıklamaları nasıl yapıyor? Åžimdi bulunan petrolün 3/1’i iÅŸgal altındaki Filistin topraklarında bulunuyormuÅŸ. Geçen bu konuyu haykstayn’a sordular. Sayın Lübnanlılar. ABD asla bizim yanımızda olmaz. Bu ülkede bu direniÅŸ olsa da olmasa da bunu iyice aklınıza sokun. Özellikle kendilerinin bizi gülünç bulduÄŸu bizim de kendilerine güldüÄŸümüz bazı yöneticiler. Ülkeyi idare ettiklerini söylerler. Biz de onlara Abd ile olan iliÅŸkilerinin devlet yönetmeyi niçin zedelemeyeceÄŸini sorarız. Sizin düÅŸman Siyonistler kavramını kullanmamanız yönetim dediÄŸimiz ÅŸeyi yaralamıyor mu? Sizin ihanet geçmiÅŸiniz yönetmek dediÄŸimiz ÅŸeyin zıddına deÄŸil midir?
Siz ihanetlerinize tövbe ettiniz mi? Suriye ve Filistin olaylarındaki iki yüzlülüÄŸünüze tövbe ettiniz mi? Asla! Bunu yapmadılar. Yalancılar. Biz ise direniÅŸe güveniyoruz. GerektiÄŸi vakitte füzelerin fırlatılmasına da karşı deÄŸiliz. Ya da tankların. Ya da bilmediÄŸimiz bir sürü savaÅŸ silahının. Tıpkı 2006 yılında Cornet Füzeleriyle direniÅŸin hepimizi ÅŸaşırttığı gibi.. Ki bunlar savaşın seyrini deÄŸiÅŸtirmiÅŸti. Komutanımız: “Elimizde aklınıza gelmeyen aletler var.” Diyor. Önemli olan insanların ve direniÅŸlerin toplum için ve insanlık için, büyük ülküler için çalışmasıdır. Ve asla deÄŸiÅŸmemesi gereken kural olan Kudüs için çalışmalarından sapmamasıdır.
Yine insanı aÄŸlatıp güldüren ilginç bir örnek Joe Biden’dır. Seçim propagandasında Muhammed b. Selman’ın suçlu olduÄŸunu salık veriyordu. Onunla asla görüÅŸmeyeceÄŸim ve ondan hesap soracağım demiÅŸti. Ama tabi sonra başını ellerinin arasına koyup düÅŸündü: Åžimdi bize petrol lazım dedi muhtemelen. Åžimdi o Suudi Arabistana gelerek ondan petrol dilenecek ve vaatlerinden, ilkelerinden vaz geçecek. Washington’da Suud büyükelçiliÄŸinin civarındaki sokakların ismini Cemal Kaşıkçı sokağı olarak deÄŸiÅŸtirdiler önce, fakat ÅŸimdi tam karşılarına Biden ismini taşıyan kocaman mekanlar açıyorlar. Bir de ABD adalet ve insan haklarından dem vurur. Mazluma zalim karşısında yardım etmek deyip dururlar ve Filistin baÅŸta olmak üzere bunun hep tersini yaparlar. Hele mazlum Arap veya Müslüman ya da üçüncü dünya ülkesi sayılan yerlerden olursa hep tersini yaparlar. Basının Ukrayna konusunda neler yaptığını gördünüz deÄŸil mi?
Hepsi çıkıp burası Irak deÄŸil, burası Suriye deÄŸil burası Ukrayna! Diyordu. Onlar beyaz tenli ve mavi gözlü insanlar diyorlardı. İşte ırkçılık böyle kendini gösterdi. Bunun gibi örnekler çoktur. Fakat ey insan, ey Müslüman, ey namaz kılan kiÅŸi nefsine dikkat et. Nefsinin temiz kalmasına, sadık kalmasına zorluk ve kolaylık durumlarına eÅŸit yaklaÅŸmasına dikkat et. Åžiddette ve darlık zamanlarında, zafer veya hezimet durumlarında, baÅŸarı ya da kaybetmede, zenginlik ya da fakirlikte dinini hep muhafaza et. Bunu yaparsan kazananlardan olursun.
(Salavat, kelime-i ÅŸehadet getiriyor)
Böyle olaylar çoktur ve çok çabuk yayılır. Bu da Allah’ın bir nimetidir. Bu senin dürüstlüÄŸünle ilgilidir, bu sayede kimseye aldanmadan ve ona takılmadan iÅŸin gerçek yüzünü görürsün. Lübnan’daki direniÅŸ hakkında konuÅŸan bir çok kiÅŸi –ki bunların bir kısmı kalın kafalı ve kibirlidir- MaÄŸrip’te normalleÅŸme seminerlerine ÅŸahit olduk. Yahudilerle beraber bir seminer verildi ve İsrail’in Arap ülkeleriyle olan iliÅŸkileri konuÅŸuldu. İşte insanların gerçek yüzü bu ÅŸekilde ortaya çıkıyor ama neyse ki böyle olmayanlar da çoktur. Sen dininde sabit ol, Allah sana düÅŸmanın gerçek yüzünü gösterir. Biz böyle ÅŸeyleri çok ÅŸey yaÅŸadık ama isimleri ve ayrıntıları anlatmayalım.
DiÄŸer baÅŸka bir konu ki sürekli yeniden karşımıza çıkmaktadır. Hindistan yine karışmaya baÅŸladı, Müslüman bölgelerde iki haftadır ya da üç haftadır bir yıldırma politikası izleniyor. Oysa oradaki Müslümanlar peygamberimize hakaret eden bir sözcüye olan tepkilerini dile getiriyorlar. Bana bu sorulduÄŸunda herkese endiÅŸelenmeyin dedim. Bu adam ceviz kabuÄŸunu dolduracak birisi deÄŸil ve üzerinde durmaya gerek yok. Ondan korkmayın dedim. Allah peygamberine biz seninle dalga geçenlere karşı sana yeteriz buyuruyor. Åžimdi nasıl tefsir ederiz bu ayeti bilemem ama Hindistan’da da bu oldu. Gösterileri görünce geri adım attılar. Aynı ÅŸekilde Londra’da da Fatıma annemizle ilgili bir film çıktı. Fakat yapımcılar aşırı Åžiilerdi. Bunlar yalan yanlış bilgilerle filmi çektiler ve efendimiz Ömerle ilgili bir sürü karalama yaptılar. Aşırı Åžiilerin anlattığı ÅŸeyleri aktardılar, İngilizler bu filmi yasakladı sanırım. Bir zaman önce aynı Londra’da aynı binada çalışan aşırı sünni ve ÅŸii iki ofis bulunuyordu. Evet bunların ikisinin de yayın merkezi aynı binadaydı. Bunlar tabi ki de 200 yıl önceden etkileri süren Biritanya politikalarıdır. Böl ve parçala!
Ey Müslümanlar dikkat edin..
( Allah’ım İbrahim ve âline salat ve selam ettiÄŸin gibi Muhammed ve âline salat ve selam eyle. Allah’ım İbrahim ve âlini bereketli kıldığın gibi Muhammed ve âlini bereketli kıl. Åžüphesiz sen Hamidsin, Mecidsin.
Allah’ım dert ve tasamızı gider, gazabı üzerimizden kaldır, meÅŸakkatimizi feraha tebdil eyle, yoksulluÄŸumuzu nimet lütfunla deÄŸiÅŸtir, öfke ve gazabı üzerimizden kaldır, hak olanı kalplerimize sevdir, hak olanda sözümüzü birleÅŸtir, halimizi daha iyi bir hale deÄŸiÅŸtir, halis mücahitleri üstün kıl, halis müminleri muvaffak kıl. Allah’ım İslam ve Müslümanlara hayır isteyeni bütün hayırlarda muvaffak kıl, İslam ve Müslümanlara ÅŸer isteyenin güçlü bir ÅŸekilde canını al, halimizi daha iyi hale deÄŸiÅŸtir, anne ve babalarımıza maÄŸfiret buyur, amellerimizi salih bir ÅŸekilde sonuçlandır…
“Åžüphesiz Allah adaleti, ihsanı ve yakınlara vermeyi emreder, hayasızlıktan, kötülükten ve zorbalıktan da nehyeder. Olur ki öÄŸüt alırsınız diye size öÄŸüt veriyor.” (Nahl 90)
KUDÜS GÖNÜLLÜLERİ EĞİTİM AKADEMİSİ