Åžeyh Mahir Hammud'un Cuma Hutbeleri (16)

Åžeyh Mahir Hammud'un Cuma Hutbeleri (16)
Sosyal medyada paylaÅŸ: Facebook Twitter Whtasapp

Åžeyh Mahir Hammud'un Cuma Hutbeleri (16)

 Hamd Âlemlerin rabbinedir. Allahım, Ey Rabbimiz! Senin vechinin celâline ve senin hükümranlığının yüceliÄŸine layık ÅŸekilde sana hamd olsun.

 Seni bütün eksiklerden tenzih ederiz. Ancak sen kendine layıkıyla senâ edersin; biz seni layıkıyla övmeye güç yetiremeyiz. Allahım semavât dolusu, yeryüzü dolusu ve bunlardan öte dilediÄŸin dolulukta hamd sanadır.

 Bütün övgüler ve yücelik sanadır. Kulların hak olarak söyledikleri sanadır. -ki hepimiz senin kulunuz-

 Allahım senin verdiklerine mani’yoktur; mani’olduklarına da verilecek/verecek yoktur. Senin katında sâlih amel dışında dünyalık kısmetlerin (mal – mülk, evlat) hiçbiri fayda veremez.

 Allah’tan baÅŸka ilah olmadığına; eÅŸi benzeri ve ÅŸeriki olmadığına ve efendimiz, önderimiz, hâbibimiz, ÅŸefaatçimiz Muhammed’in O’nun kulu Resulü olduÄŸuna ÅŸehadet ederim. Onu kendi kulları arasından seçip kendine dost kıldı. O da emaneti edâ etti, risâleti tebliÄŸ etti ve ümmete nasihat edip Allah için hak üzere cihad etti. Biz de buna ÅŸahitlik edenlerdeniz.

 Selât ve selamların en güzeli ona, pak aline, seçkin ashabına ve din gününe kadar kendisine ihsan üzre tabii olanların üzerine olsun.

Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve kiÅŸi yarın için önden ne gönderdiÄŸine baksın. Allah’tan sakının. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (HaÅŸr/18)

 Ey deÄŸerli kardeÅŸlerim,

Åževvalın 6. Gününde, Hicretin 3. Yılında yani Bedir Savaşından bir yıl ve birkaç gün sonra Uhud Savaşı meydana geldi. Bedir, tarihin yönünü deÄŸiÅŸtirdi ve İslam’ın zafer kazanacağı hakikatini günümüze kadar taşıyarak ispatladı. Uhud’da ise zaferin yenilgiye dönüÅŸtüÄŸü bir savaÅŸtır. Ancak alınan ders ve ibretler bakımından Uhud, Bedir’den daha üstündür. Böyle olmasının sebebi Rabbimizin bize ‘Ey mümin her halükarda dinine ve akidene sımsıkı sarıl’ ilkesini tespit etmek içindir. İster zafer ulaÅŸ ister yenilgiye uÄŸra din ve akidene sımsıkı tutun! Ki müminin zafer kazanması doÄŸal olan bir durumdur.

 “İnkar edenler sizinle savaÅŸsalardı arkalarına dönüp kaçarlardı, sonra ne bir dost ne de bir yardımcı bulurlardı. Bu, Allah’ın öteden beri süregelen sünnetidir. Allah’ın sünnetinde bir deÄŸiÅŸiklik bulamazsın.” (Fetih 22, 23)

Müminlerin kafirlerle savaÅŸması iman ve zaferle sonuçlanır. Bu temel bir ilkedir. Ancak bu ilkenin bazı istisnaları vardır. O da, yani bu ilkenin tahakkuk etmemesinin sebebi, Müslümanların Rablerinin emirlerine asi olmalar veya gerektiÄŸi gibi hazırlık yapmamalarıdır. DiÄŸer bir sebep de ihtilafa düÅŸüp ayrışmalarıdır.

 “Ey iman edenler! Bir toplulukla karşı karşıya geldiÄŸiniz zaman kararlılık gösterin ve Allah’ı çokça anın ki baÅŸarıya eriÅŸesiniz. Allah’a ve peygamberine itaat edin ve çekiÅŸmeye girmeyin. Yoksa gücünüz, kuvvetiniz gider. Sabredin Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal 45, 46)

 O halde ÅŸunu bilmemiz gerekir: Temel ilke, iman küfre karşı, müminler kafirlere karşı zafer elde eder. Ancak müminlerin rablerine asi olmaları, ihtilafa düÅŸmeleri ve gerekli hazırlıkları yapmamaları durumunda bu ilke geçerli olmaz. Åžöyle bir bakın bu istisnaların tümü asrımızda mevcut. Bu nedenle Siyonistlerin, Amerika’nın ve iÅŸlerimize karışan herkesin önünde ümmetin, özellikle hükümet, kral ve liderlerin yenilgi içinde olmaları tabii bir durumdur. Yüce Allah, bize bu ilkeyi ispat etmek için dönem dönem bize farklı bir zafer bahÅŸetmektedir.

 Dün Siyonistler Mescid-i Aksa’yı ihlal etmek için tekrardan çabaladılar. Mescidi zamansal ve mekânsal olarak bölme fikrini tesis etmeye çalışıyorlar. Bu doÄŸrultuda aşırıcı gruplar, İsrail hükümetinden izin aldılar. Fakat bir taraftan murabıtların nidaları ile Mescid-i Aksa’daki saÄŸlam duruÅŸları, diÄŸer taraftan direniÅŸ liderlerinin açık seçik bir dille buna susmayacaklarını ilan etmeleri, Aksa’yı ihlal etmelerini engelledi. Bir aylık mücadeleyle Siyonistlerin mescitte kurban kesme giriÅŸimleri ve bayrak yürüyüÅŸü planları baÅŸarısızlığa uÄŸramasından sonra yeni bir zafer tescil ettik. Ayrıca Yahudilerde belirli bir zamanda Fısıh Bayramı kutlanır, onu da Mescid-i Aksa’da yapmayı planlamışlardı Allah’ın izniyle onu da yapamadılar. KardeÅŸlerimiz orda İslami ve Kuranî olan ÅŸu ilkeyi bir daha kanıtlamış oldu:

 “Nice az topluluk vardır ki, Allah’ın izniyle , kalabalık topluluÄŸa üstün gelmiÅŸtir. Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 249)

 Yine bu kardeÅŸlerimiz safımızda duran münafıkların, hainlerin ve tereddüt edenlerin bize güç vermediÄŸini de kesin ve rabbanî bir ÅŸekilde tekid ettiler. Yüce Allah Tevbe Suresinde ÅŸöyle buyurdu:

 “Onlar eÄŸer sizinle birlikte savaÅŸa çıksalardı aranızda bozgunculuk yapmaktan baÅŸka size bir katkıları olmazdı.” (Tevbe 47)

 Tebük Gazvesinden kaçmak için bahanelere sığınan mütereddidler, zafer kazanma güçleri hususunda Müslümanları kuÅŸkuya düÅŸürenler hakkında Yüce Allah ÅŸöyle buyurdu:

 “Onlar eÄŸer sizinle birlikte savaÅŸa çıksalardı aranızda bozgunculuk yapmaktan baÅŸka size bir katkıları olmazdı.”

 Yani zayıflığa düÅŸürmeye ve savaÅŸtan geri bırakmaya çabaladıkları anlamına gelir.

 Ayetin devamında “… ve içinizde fitne çıkarmak için çabalarlardı” ifadesi geçer. Yani safınızı dağıtırlardı… Ayet bundan sonra ÅŸöyle devam eder:

 “…içinizde onlara kulak verenler vardır. Allah, zalimleri bilir.”

İçinizde onlara kulak verenler vardır ifadesi indiÄŸi zamanlar söz sadece dil üzerindendi. Ancak bugün devasa medya ve sosyal medya araçları üzerinden insanların zihninde Filistin davasını çarpıtmak, İslam ve Müslümanları kötülemek için milyarlarca fitne ve nifak üretiliyor. Böylece ayet yerini buluyor: “…içinizde onlara kulak verenler vardır. Allah, zalimleri bilir.” İçinizde sadece onları dinleyenler yok, aynı zamanda onların merasimlerine katılanlar da var. Duyduk ancak detaylarını bilmiyoruz: İmarat,öldürülmüÅŸ Siyonistler için “İsrail’in Åžehitleri” adıyla düzenlenecek bir merasim hazırlığındaymış. Bundan daha aÅŸağılık bir dereke var mıdır?! Evet bundan daha aÅŸağılık bir dereke yoktur ancak bunlara raÄŸmen kervan yoluna devam ediyor. DüÅŸünün ki, bu aÅŸağılıklar Filistin davasından söz ediyor olsaydı durum daha da içinden çıkılmaz bir hal alırdı. Onlar Siyonist Amerikan siyasetinin bir parçası oldukları halde Filistin davasından nasıl bahsedeceklerdi? Onların bu davadan söz etmemeleri belki de Allah’ın müminlere bir ihsanıdır. Bununla münafıkları, tereddüt edenleri, zayıfları ve bu dava doÄŸrultusunda yürümeyi hakketmeyen herkesi, vaat edilmiÅŸ yakın zaferden önce ifÅŸa etmek içindir.

 Uhud’dan alınacak dersler nedir? Uhud, Medine-i Münevvara’nın kuzeyine yakın bir daÄŸdır. Orada ne oldu? Müslümanlar, müÅŸriklerin kendileriyle savaÅŸmak için yola düÅŸtüklerini duydu. Bunun üzerine Sahabe-i Kiram, Peygamber (s.a.v) ile istiÅŸare ettiler. “Onları karşılayalım mı yoksa Medine’de onları bekleyelim mi?” diye sordular. Yani Medine’de savunma savaşı mı yapalım, tıpkı iki yıl sonra meydana gelen Ahzab Gazvesinde (*yani Hendek savaşında) olduÄŸu gibi savunma savaşı mı yapacaklardı yoksa onlar da yola çıkarak düÅŸmanı karşı savaÅŸ mı açacaklardı… Ahzab (*Hendek) savaşında Müslümanlar, bir aydan az bir süre Medine’den dışarı çıkmayarak savunmada kaldılar. Daha sonra Yüce Allah, düÅŸmanın üzerine onların söndürmek ve onları tepe taklak devirmek için bir fırtına gönderdi. Bu Allah tarafından lütfedilen ve halen bayram namazlarında andığımız bir zaferdir.

 Uhud istiÅŸaresi sırasında sahabeler Bedir’den kazandığı öz güvenle “Ya Resulullah! Medine’de onları beklemeyelim, onların karşısına çıkalım” dediler. O vakit Resulullah (s.av), rüyasında elini zırhının altına koyduÄŸunu, kılıcında çeltiklerin açıldığını ve boÄŸazlanan bir sığır gördü. Rüyasında elinin zırhının altına koyuÅŸunu Medine’nin kendisini koruyacağını ÅŸeklinde tefsir etti. Kılıcında çeltiklerin açıldığını görmesini bazı sevdiklerinin öleceÄŸine yordu. BoÄŸazlanan inek ise sahabelerinin boÄŸazlanacağı ÅŸeklinde tefsir etti. Burada dikkate ÅŸayan bir ÅŸey vardır. Peygamber kendisi peygamber olduÄŸu halde rüyasını sahabeye dayatmadı. Çünkü rüya bir yasama ve karar mercii deÄŸildir. Sadece ÅŸahsını mutmain eden bir kaynak veya Allah tarafından bir gösterilen bir iÅŸarettir ve sadece sahibini baÄŸlar. Sonra herhangi bir liderin çıkıp ben ÅŸu rüyayı gördüm, dolayısıyla ÅŸunu bunu yapın demesi doÄŸru deÄŸildir. Çünkü bu ona ait bir ÅŸeydir, yasama kaynağı olamaz. Burada Resulullah (s.a.v) istiÅŸare etti ve istiÅŸare sonucunda karar alındı.

 Allah'tan olan bir rahmet sebebiyle onlara yumuÅŸak davrandın. EÄŸer katı kalpli, kaba birisi olsaydın muhakkak etrafından dağılırlardı. Onları affet, kendileri için bağış dile ve iÅŸlerde onlarla istiÅŸarede bulun. Bir ÅŸeye kesin karar verdiÄŸin zaman da Allah'a güven. Allah (kendisine) güvenenleri sever.” (Ali İmran 159)

 Tabii ÅŸunu unutmamak gerekir, ÅŸura, ehil olanlarla yapılır. Yani savaÅŸ konusunu ziraatten baÅŸka bir ÅŸeyden anlamayanla istiÅŸare etme veya ziraat konusunu mekanik konusundan baÅŸka bir ÅŸey anlamayanla istiÅŸare etme. Sahabeler ÅŸura sonucunda alınan karardan sonra Resulullah’ın yüzünden müsterih olmadığını anladılar. İçeri girmiÅŸ ve zırhını kuÅŸanmıştı. Dışarı çıktığında sahabe kendisine “Ey Resulullah alınan karardan razı olmadığın görünüyor, istersen iptal edelim” dediler. Kendisi de “zırhını kuÅŸandıktan sonra çıkaran hiçbir peygamber yoktur” diye cevap verdi. Bunun üzerine yola çıktılar. Abdullah bin Ubey adlı münafık yol boyunca iki kabileyi daha doÄŸru bir ifadeyle iki aileyi Evs ve Hazrec’i bu seferden alı koymaya ikna etmeyi baÅŸardı. Abdullah bin Ubey, neredeyse Medine’nin kralı olacaktı. Çünkü fazla nüfuza sahip ve insanlar kendisini çok severdi. Ancak İslami davetin ortaya çıkması ve Peygamberin Medine’ye hicreti onun krallık hayallerini suya düÅŸürdü. Dolayısıyla münafık olarak kaldı ve münafık olarak öldü. Kendisi bir ÅŸekilde bu iki aileyi savaÅŸ meydanına ulaÅŸmadan ikna etmeyi baÅŸardı. Buna iliÅŸkin Yüce Allah ÅŸöyle buyurdu:

 O vakit içinizden iki tâife bozulmaya yüz tutmuÅŸtu; hâlbuki onların yardımcısı Allah'dır! O hâlde mü'minler artık, ancak Allah'a tevekkül etsinler!” (Ali İmran 122)

Allahu Ekber! “Onların yardımcısı Allah’dır” nasıl bir ifade! Yani sorun deÄŸil, sizi hoÅŸ gördük. Bakın kardeÅŸlerim sahabeye dair bakışımızda bu önemli bir husustur. Böylesine büyük bir hata, bir münafığın vesvesesiyle Resulullah’ın katılacağı savaÅŸtan ayrılmalarından sonra “onların yardımcısı Allah’tır” deniliyor. Yani sen hata ettin, Allah senin hatanı telafi eder, bağışlar. Yine bu baÄŸlamda Allah ÅŸöyle buyurur:

 “İki topluluÄŸun karşılaÅŸtığı gün ÅŸeytan, iÅŸlemiÅŸ oldukları bazı ÅŸeyler dolayısıyla sizden yüz çevirenlerin ayaklarını kaydırmak istemiÅŸti. Åžüphesiz Allah onları bağışlamıştır. Allah çok bağışlayıcı, çok hilim sahibidir.” (Ali İmran 155)

 Sahabeler masum deÄŸildir, ÅŸeytan onlara da vesvese verir, üstelik münafıklar onları tuzaklara çeker. Ancak her ÅŸeye raÄŸmen Allah onların velisidir, onları karanlıktan aydınlığa çıkarır. Bu, son derece önemli bir husustur.

 Münafık o iki topluluÄŸu savaÅŸtan alı koymayı baÅŸarmıştı. SavaÅŸ baÅŸladı ve Müslümanlar kolay bir ÅŸekilde zafer elde etti. Ve ÅŸu ayetteki temel ilke tahakkuk etti: “İnkar edenler sizinle savaÅŸsalardı arkalarına dönüp kaçarlardı”

 Bu Allah’ın kadim sünnetidir. Ancak daha sonra bazıları ganimet konusunda endiÅŸeye düÅŸtüler. Åžöyle ki, Uhud dağı ÅŸu ÅŸekilde yatay uzanmakta, savaÅŸ meydanı onun hemen altında bulunmakta. Hemen yanında da Rumal adını verdiÄŸimiz küçük bir daÄŸ hatta tepe denilebilen bir yükseklik var. Peygamber Rumal denilen dağın üstüne gerektiÄŸinde oklarını fırlatmaları için 30 okçu konuÅŸlandırmıştı. Onları konuÅŸlandırdıktan sonra kendilerine benden emir almadıkça buradan inmeyin demiÅŸti. Bu otuz kiÅŸinin komutanı olan Abdullah bin Cübeyr yerlerini terk etmemesi hususunda onları uyardıysa engel olamadı. Ganimetlerin paylaÅŸtırılmasını gördüklerinde hissemiz gider diye endiÅŸeye kapıldılar. Peygamber mevcutken hisseniz nasıl gider? Bundan dolayı Rabbimiz ÅŸöyle buyurmaktadır:

 Bir peygamberin haksız yere bir ÅŸey alması söz konusu olamaz.” (Ali İmran 161) Çünkü peygamber hazırken sahabenin çalması demek peygamberin çalması demektir. Peygamber hazırken ganimetler üzerine nasıl korkarsınız? BaÅŸka bir ayette yüce Allah ÅŸöyle buyurmaktadır:

 “Åžüphesiz Allah size vaadettiÄŸini yerine getirdi. Allah'ın izniyle onları kırıp geçiriyordunuz. Ancak (Allah) sevdiÄŸiniz ÅŸeyi size gösterince gevÅŸediniz, yapılması gerekende tartışmaya girdiniz ve karşı geldiniz. Sizden kimisi dünyayı, kimisi de ahireti istiyor. Daha sonra (Allah) sizi denemek için onlardan çevirdi (yenilgiye uÄŸrattı). Åžüphesiz O sizi bağışladı. Allah mü'minler için lütuf sahibidir.” (Ali İmran 152)

 Bu ayetle üçüncü hoÅŸgörü gösterilmiÅŸ oldu. Birincisinde “Onların yardımcısı Allah’tır” buyruÄŸuyla, ikincisinde “onları bağışladı” buyruÄŸuyla ve bunda “Allah müminler için lütuf sahibidir” buyruÄŸuyla hoÅŸgörüldü. Bütün bu hataların affedilmesinin sebebi, kötü niyetle iÅŸlenmemiÅŸ olmalarıdır. Hata iÅŸte, ÅŸeytan vesvese verdi onlar da uydu… Hata yapanlara bugün de Allah yardımcınız olsun deriz, yani bir gün hatanızı anlar ve istiÄŸfar edersiniz. Fakat hatada ısrar edip düÅŸmanın pozisyonunu alanlara bunu diyemeyiz. Çünkü böyleleri artık nifak yolunu tutmuÅŸ bulunmaktalar. Mesela birinin düÅŸman tarafını dinlemesi sebebiyle onlardan çok etkilenmesi ve artık düÅŸman aÄŸzıyla konuÅŸması, örneÄŸin Lübnan’ın temel sorunu direniÅŸ gücü, onun silahı ve İran tarafından iÅŸgal edilmesidir demeye baÅŸlaması kabul edilemez. Bu gibilerin bir kısmı mazur görülebilir çünkü sadece onları dinlemekle kalmışlardır. Ancak bir kısım var ki onların hoÅŸ görülmesi mümkün deÄŸildir. Çünkü bunlar Amerika’yla irtibatlı veya dolaylı yoldan Siyonist devletten emir almaktadırlar. Siyonist onlara, “al! İstediÄŸin kadar para al ve bu direniÅŸ gücünü (*Hizbullahı) askeri olarak yenmekte baÅŸarısız olduktan sonra siyasi sahada yenilgiye uÄŸratalım” diyor.

 Cehaletten midir, bilinçsizlikten midir bilmiyorum, bazıları çıkıp Lübnan’da İran ve Amerika’nın nüfuz ağırlığının eÅŸit olduÄŸunu söylüyor. Bu nasıl bir cehalet, bu nasıl bir ahmaklık! Bu ile o aynı nüfuza mı sahip! Åžunu da belirtmem gerekir, ben kimseyi savunma konumunda deÄŸilim, sadece tecrübe ve gerçeklere dayanarak söylüyorum. 1992’de Hizbullah, seçimlere katılıp katılmama hususunda fikir ayrılığına düÅŸmüÅŸ ve aralarındaki fikir ayrılığını gidermek için Hamaney’e gittiler. Onunla saatlerce oturdular, seçime girelim mi girmeyelim mi diye görüÅŸünü istediler. Ancak Hamaney onlara bu hususta yönlendirici tek bir kelime bile etmedi. SöylediÄŸi sadece ÅŸuydu: “İyice bakın, araÅŸtırın maslahatınız neyse onu yapın.”

 2005’te onlar seçimlerin vaktinde gerçekleÅŸmesi hususunda ihtilafa düÅŸünce kendilerine “susun! elections now! yani seçimler ÅŸimdi olacak!” dendi. Ve hepsilerini susturdular. Farkı görüyor musunuz? Kimin nüfuzu daha fazla, İran’ın mı Amerika’nın mı?

 

  İran’ı kendisine merci kaynağı olarak gören bir topluluk var ancak en nihayetinde karar Lübnan’ın kararıdır. Peki Amerika’nın bu kadar para fonlaması Lübnan’ın hayrı için mi yoksa İsrail’in güvenliÄŸi için mi? NeymiÅŸ, Lübnan’da İran ve Amerika’nın nüfuz ağırlığı eÅŸitmiÅŸ. Hangi akıllı ikisinin nüfuzunun eÅŸit olduÄŸunu söyleyebilir. Ne hacim bakımından ne üstlenen rol bakımından ne de hedefler bakımından herhangi bir eÅŸitlik söz konusu deÄŸil. Bunu diyenleri Allah, bağışlar mı? Bunu biz bilmiyoruz ama “aranızda onlara kulak verenler vardır” ayeti mucibince mümkündür. Çünkü hata ettiler. Ancak onlarla bir irtibata sahip olanların bağışlanması…

 

 O halde deÄŸerli kardeÅŸlerim, Müslümanlar zafer elde ettiler ve dünyayı isteyenler ile ahireti isteyenler olarak ihtilafa düÅŸtüler: Sizden kimisi dünyayı, kimisi de ahireti istiyor. Daha sonra (Allah) sizi denemek için onlardan çevirdi (yenilgiye uÄŸrattı). Åžüphesiz O sizi bağışladı. Allah mü'minler için lütuf sahibidir.” (Ali İmran 152)

 

Sizin de bildiÄŸiniz gibi o zaman müÅŸriklerin komutanı Halid bin Velid idi. Kendisi Mekke’nin güneyine gitmek yerine Uhud savaşını dolanmayı tercih etti, Uhud’un etrafını dolanırken dağın askerlerden boÅŸaldığını veya daha doÄŸru bir ifadeyle asker sayısının azaldığını gördü. Bunun üzerine Halid bin Velid komutasındaki atlı birlik hemen harekete geçti. Bu birlikteki müÅŸrik askerler, tepede kalan okçuları ÅŸehit ettiler. Daha sonra da nasıl olsa savaşı kazandık düÅŸüncesiyle ganimet toplayan Müslümanlara arkadan saldırdılar. Burada sahabe-i Kiramdan yaklaşık 70 kiÅŸi ÅŸehit düÅŸtü. Burada her ÅŸeyden önemlisi sonraki ayette verilmiÅŸtir:

 

 Hani peygamber arkanızdan çağırırken siz kimseye bakmadan kaçarak uzaklaşıyordunuz. Bu arada, kaçırdıklarınıza ve başınıza gelenlere üzülmeyesiniz diye Allah sizi kederden kedere uÄŸrattı. Allah yaptıklarınızı bilmektedir.” (Ali İmran 153)

 

 Ne olmuÅŸtu? Resulullah öldürülmek üzere kuÅŸatılmış ve sahabeden bir topluluk onu korumak için etrafını çevirmiÅŸlerdi. -Peygamberi çevreleyen ve koruyan bu topluluk cennetle müjdelenenler olarak kaydedildiler- Peygamber kuÅŸatılma esnasında arkaya doÄŸru gerilerken ayağı takılarak bir çukura düÅŸtü ve bunun sonucunda başı ve diÅŸi kırıldı. Onu alıp yüksekçe bir yere kaldırdılar. Böylece peygamber (s.a.v)’i korumayı baÅŸardılar.

 

 SavaÅŸtan sonra müÅŸriklerin keyfine diyecek yoktu. MüÅŸriklerin temsilcisi Ubey bin Halef, ordan “bu, diÄŸerinin intikamıydı, siz Bedir’de bizi vurdunuz Biz’de Uhud’da sizi vurduk, bizden üstün deÄŸilsiniz, artık eÅŸitiz” diye seslendi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v), “Hayır eÅŸit deÄŸiliz, bizim ölülerimiz cennette sizinkilerse ateÅŸte” diye cevap verdi. “Hubel’i yüceltin” diye tekrar seslendi. Resul “Allah daha yücedir” diye cevap verdi. Buradan ÅŸunu da öÄŸreniyoruz, koÅŸullar ne kadar zor olursa olsun akide, sebat ve bakış deÄŸiÅŸmez, birdir. Åžöyle farz edelim: İsrail, Filistin veya Lübnan’daki direniÅŸe çok ağır bir darbe indirse bile bu, düÅŸüncemizi, akidemizi ve yakin olan inancımızı deÄŸiÅŸtirmemize gerekçe olamaz.

 

 Gaybı bilmem ama benim ÅŸahsi kanaatim, İsrail’in zeval bulacağı büyük vaatten önce, -İsrail’in çok kolay bir ÅŸekilde yıkılacağını defalarca söylemiÅŸtik- büyük bir savaÅŸ yaÅŸanacak ve bu savaÅŸta ağır kayıplar verilecek. Bundan fazlasını söyleyemeyiz. Ancak Uhud’dan sebat üzere durmayı, yenilgi ve zafer esnasında Allah’ın bize öÄŸüt ve dersler verdiÄŸini öÄŸreniyoruz. Uhud adeta sana Amiraka’yı, Siyonzmi, falanca kralı, filanca prensi, ÅŸu veya bu ülkenin istihbarat örgütünü suçlamadan önce ÅŸu ayete kulak ver diyor:

 

 “Siz (karşı tarafa) iki katını dokundurmuÅŸken başınıza bir musibet geldiÄŸinde: "Bu da nereden geldi?" mi diyorsunuz? De ki: "O, kendi tarafınızdandır." Åžüphesiz Allah'ın her ÅŸeye gücü yeter. İki ordunun karşılaÅŸtığı gün başınıza gelenler Allah'ın izniyle gerçekleÅŸti. Bu, Allah'ın gerçek müminleri belirlemesi içindi. Ve yine münafıkları ortaya çıkarmak içindi. Onlara: "Gelin Allah yolunda savaşın veya savunmada bulunun" denildiÄŸinde: "Çarpışmayı bilseydik muhakkak size uyardık" cevabını verdiler. O gün onlar imandan çok küfre yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlar. Allah onların gizlediklerini daha iyi bilir.”

 (Ali İmran 165, 166, 167)

 

 "Gelin Allah yolunda savaşın veya savunmada bulunun" bu ayet adeta günümüzü iÅŸliyor. Kendilerine gelin bizimle direnin veya en azından savunma yapın denildiÄŸinde ikisine de razı gelmiyorlar. DireniÅŸ gücüne katılmıyorsun, savunma da yapmıyorsun en azından bize eziyet etme, direniÅŸ hakkında vesvese yayma, vehmi bir takım savaÅŸlar açma, Siyonistlere sarılma,

 

 “İki ordunun karşılaÅŸtığı gün başınıza gelenler Allah'ın izniyle gerçekleÅŸti. Bu, Allah'ın gerçek müminleri belirlemesi içindi. Ve yine münafıkları ortaya çıkarmak içindi. Onlara: "Gelin Allah yolunda savaşın veya savunmada bulunun" denildiÄŸinde: "Çarpışmayı bilseydik muhakkak size uyardık" cevabını verdiler.” Bazıları da ÅŸu bahaneye sığınıyorlar, bu cihad Halife olmadığı için ÅŸeri bir cihad deÄŸilmiÅŸ… Yahu bu, savunma cihadıdır, bunun için kimseden izin almak gerekmez! Fıkıhtan heva ve arzularını karşılayan ÅŸeyler çıkartıyorlar. Böyleleri hakkında ayet, “O gün onlar imandan çok küfre yakındılar” der. (Ali İmran 167) Ayetin devamı ÅŸöyledir:

 

 “Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir.”

 

                                     ****************  2.HUTBE***********

 

 Hamd Allah’adır, salat ve selam yaratılmışların efendisi Allah’ın Resulu Muhammed’e ve onun yolunu takip edenlerin üzerine olsun. Åžehadet ederim ki, Allah’tan baÅŸka ilah yoktur, Muhammed O’nun elçisidir.

 “Ey İman edenler Allah’tan sakının”

 

Geçen hafta Rusya DışiÅŸleri bakanı Sergey Lavrov, bir açıklamada bulundu, ortalık karıştı. “Hitler Yahudi asıllıydı” dedi. İnsanlar nasıl olur da kendisi Yahudi asıllı olduÄŸu halde bu kadar Yahudi öldürdü ve onları sürdü demeye baÅŸladılar. Lavrov’un söylediÄŸi boÅŸ sözler deÄŸildi. Dünyanın en köklü bilimsel dergilerinde yayınlanan iki bilimsel makale var. İsimlerini kaydetmiÅŸtim, ÅŸimdi bulamıyorum. Dergilerden biri konuyu tarihi tahlil bakımından diÄŸeri ise nükleik asit bakımından ele alıyordu. Tarihi tahlil bakımından konuyu ele alan dergide “Hitler’in ninesi bir Yahudi’nin yanında çalışıyordu ve ondan hamile kaldı, ancak baÅŸkasıyla evlendi” ifadeleri yer alıyordu. Yani Yahudi dölüydü, ancak resmi babası Hristiyan bir Alman’dı. Daha sonra Hitler ismini aldı. Adı daha önce baÅŸka bir ÅŸeydi, Hitler adını kendisi seçti. Tabii dergide daha tafsilatlı ele alınmış, kaynak gösterilmiÅŸti… DiÄŸer dergide ise, nükleik tahlil bakımından incelenmiÅŸ ve onun Yahudi olduÄŸu ortaya koymuÅŸtu. DoÄŸrusunu Allah bilir. Tabii Lavrov’un kastı Zelenski konusunda cevap vermek içindi. Yahudi olduÄŸu halde Zelenski’ye neden Nazi diyorsun diye sormuÅŸlardı kendisine, O da Hitler’de hem Yahudi’ydi hem Nazi’ydi cevabını verdi. Bunun üzerine Putin’in Benet’i arayıp kendisinden özür dilediÄŸini söylediler. Ancak diÄŸer taraftan Putin’in özür dilemediÄŸini sadece meseleyi açıklığa kavuÅŸturduÄŸu söylendi. Bu bizi ilgilendiren bir ÅŸey deÄŸildir. Bizi ilgilendiren husus, Ukrayna halkının uÄŸradığı trajediyi ve buna benzer baÅŸka durumları göz önünde bulundurmazsak bu savaÅŸ Amerika’nın bölgedeki gücünü zayıflatacak tohumlarının topraÄŸa atılmasıdır. Bu da bir gün iÅŸimize yarayacaktır. Nasıl? Allahualem. Daima zikrettiÄŸimiz ve hepimizin ezberlemesi gereken ilkenin içinde bulunan ÅŸu ayeti akıldan çıkartmamak lazım:

 

 “Onlar (Yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’ın ve insanların ipine tutunanlar hariç, kendilerine alçaklık damgası vurulmuÅŸtur.” (Ali İmran 112)

 

Allah’ın ipinin manası tövbe etmeleri, insanların ipi ise insanların kendilerine yardım etmesidir. İnsanların ipinden kasıt Amerika mi, siyonistler mi? Veya genel olarak Batı mi? Bunların ipi Yahudilerin tutunduÄŸu iptir, bu ip bir gün koparsa onların yıkılışı çok kolay olacaktır. Ve İnÅŸallah yakın olacaktır.

 

 “Åžüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.” (Ahzab 56)

Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed’in âline rahmet eyle; ÅŸerefini yücelt. İbrahim’e ve İbrahim’in ümmetine rahmet ettiÄŸin gibi. Åžüphesiz övülmeye lâyık yalnız sensin, ÅŸan ve ÅŸeref sahibi de sensin.

 

 

Allah’ım dert ve tasamızı gider, Allah’ım meÅŸakkatimizi rahata tebdil eyle, yoksulluÄŸumuzu ihsan nimetinle deÄŸiÅŸtir, halimizi daha iyi bir hale deÄŸiÅŸtir, gazab ve öfkeyi üzerimizden kaldır, bizimle ol; aleyhimizde olma. Allah’ım islam ve Müslümanlar için hayır isteyeni, isteÄŸinde muvaffak kıl, İslam ve Müslümanlar için ÅŸer isteyenin canını kudretinle al! Allah’ım halimizi daha iyi bir hale çevir. Amin amin amin...

KUDÜS GÖNÜLLÜLERİ EĞİTİM AKADEMİSİ

Sosyal medyada paylaÅŸ: Facebook Twitter Whtasapp


Hakkımızda

Uluslararası Siyasal Gündem - Kudus Analiz | KA kudusanaliz.com


Kudüs Analiz sitesi bir Kudüs Medya AŞ portalıdır




Son Güncellenenler


Network Yazılım