Hamd Âlemlerin rabbinedir. Allahım, Ey Rabbimiz! Senin vechinin celâline ve senin hükümranlığının yüceliÄŸine layık ÅŸekilde sana hamd olsun.
Seni bütün eksiklerden tenzih ederiz. Ancak sen kendine layıkıyla senâ edersin; biz seni layıkıyla övmeye güç yetiremeyiz. Allahım semavât dolusu, yeryüzü dolusu ve bunlardan öte dilediÄŸin dolulukta hamd sanadır.
Bütün övgüler ve yücelik sanadır. Kulların hak olarak söyledikleri sanadır. -ki hepimiz senin kulunuz-
Allahım senin verdiklerine mani’yoktur; mani’ olduklarına da verilecek/verecek yoktur. Senin katında sâlih amel dışında dünyalık kısmetlerin (mal – mülk, evlat) hiçbiri fayda veremez.
Allah’tan baÅŸka ilah olmadığına; eÅŸi benzeri ve ÅŸeriki olmadığına ve efendimiz, önderimiz, hâbibimiz, ÅŸefaatçimiz Muhammed’in Allah’ın kulu ve Resulü olduÄŸuna ÅŸehadet ederim. Onu kendi kulları arasından seçip kendine dost kıldı. O da emaneti edâ etti, risâleti tebliÄŸ etti ve ümmete nasihat edip Allah için hak üzere cihad etti. Biz de bütün bunlara ÅŸahitlik edenlerdeniz.
Selât ve selamların en güzeli ona, pak aline, seçkin ashabına ve din gününe kadar kendisine ihsan üzre tabii olanların üzerine olsun.
“Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve kiÅŸi yarın için önden ne gönderdiÄŸine baksın. Allah’tan sakının. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (HaÅŸr/18)
Bu hafta düÅŸman İsrail hapishanesinde esir olarak tutulan Filistinli HiÅŸam Ebu Havas’ın haftasıydı. Kendisi yüz kırk günden fazla bir süre oruçlu (*açlık grevinde) kaldı. Ta ki İsrail sultası belli bir müddetten sonra onun salıverilmesine hükmetti. Nedir acaba, tek bir kiÅŸiyi arkasında uluslararası ve Arap desteÄŸini almış bir orduya karşı muzaffer kılan ve çaÄŸdaÅŸ tarihimizde izzet ve ÅŸerefli duruÅŸu kayda geçiren?
Servetlere malik, atıl durumda ordulara ve geniÅŸ topraklara sahip niceleri var ki, tam bir zillet içinde düÅŸmana teslim olmakta! Bu nasıl oluyor?
Evet deÄŸerli kardeÅŸlerim, insanlar sınıflara ayrılır. Evvela beÅŸeri hilkata göre sınıflara ayrılır. Yani aramızdan her birimiz biri diÄŸerinden daha güçlü, diÄŸeri fıtraten daha güçlü, biri fıtraten daha cömert, diÄŸeri fıtraten daha pısırık, biri genetik olarak atalarına çekmiÅŸ cimri olarak doÄŸmuÅŸ olabilir. Fakat Müslüman, hilkat özelliÄŸine teslim olmayandır; bu özelliÄŸini dönüÅŸtürebilir. Yani ÅŸunu dememeli: Ben korkak olarak yaratıldım ve böyle kalacağım veya akrabalarım ve atalarımın tümü cimriydi dolayısıyla ben de cimriyim, dememeli. Çünkü insan, kendi özünü ıslah etmeye muktedirdir, benliÄŸine, tamahkarlığına ve zayıflığına karşı üstün gelme kudretine sahiptir. Ve bu konuda ayetler acıktır. Yüce Allah bu hususta birden fazla kez buyurmuÅŸtur:
“Kim nefsinin cimriliÄŸinden korunursa, iÅŸte onlar kurtuluÅŸa erenlerdir.” (HaÅŸr 9)
Yani Allah diyor ki, senin nefsinde hasislik vardır fakat sen buna karşı üstün gelebilirsin. Bunu imanınla, ahireti dünyaya tercih etmenle, özel maslahatına karşı genel maslahatı öncelemenle yapabilirsin. Resulullah’ın sahih Hadisinde ÅŸöyle buyrulur: “Allah'tan yardım iste ve aciz olma!” Burdaki acziyeti sana baÄŸlıyor, Allah'tan gelen bir ÅŸey olarak görmüyor. Aciz olma, diyor. Acziyet senin sıfatlarından olur yoksa Yüce Allah’ın sende tesis ettiÄŸi bir ÅŸey deÄŸildir. Ayrıca kimse, etrafa dağılmış bu ümmetin içinden bizim de yaÅŸamayı hakkeden bir ümmet olduÄŸumuzu ispat edecek birinin çıkmayacağını zannetmesin. Veya kimse zannetmesin ki, bu ümmet korkak ve cimri yaratılmış ve kendi kendi yaratılış özelliklerine teslim olmuÅŸ. Asla! Bu teslim olmuÅŸluk kendi kararlarıdır. Evet bir yönüyle ÅŸahsi özellik kalıcıdır. Bu hususta peygamber (s.a.v) ÅŸöyle buyurur: “İnsanlar, madenler gibidir. Câhiliye döneminde iyi olanlar Müslüman olduktan sonra da iyi olurlar. Yeter ki İslâm’ı tam olarak kavrasınlar.” Misal Hz. Ömer bin Hattab, cahiliye devrinde de cesurdu. Onu diri diri defnetmek için götürdüÄŸü zaman kızı, sakallarıyla oynuyordu. Ancak bu durum, onu cahilliye devrinde adamlık sayılan bu iÅŸi yapmaktan alıkoymadı. Yine İslam’a girdiklerini öÄŸrenince kız kardeÅŸine ve eniÅŸtesine karşı ÅŸedit davrandı. Sonra İslam’a girince de aynı hassasiyetini bu sefer İslâm için sürdürdü. Yani o ÅŸeditliÄŸini cahiliyeden İslamiyet’e nakletti. Hicret etmek istediÄŸi zaman - hepiniz biliyorsunuz sahabelerin hepsi gizlice hicret etti, o hariç – atına bindi, tavaf etti (ki atına Kâbe civarında bindi), KureyÅŸ topluluÄŸu önünde durdu, onlara “ben Muhammed ile beraber hicret ediyorum, anası onu yitirmek isteyen veya eÅŸini dul bırakmak isteyen ya da evlatlarını yetim bırakmak isteyen benimle bu vadinin ardında buluÅŸsun!” İşte o, böyleydi. Yine Ridde savaşında tereddüt yaÅŸarken Hz. Ebu Bekir (Allah, hepsinden razı olsun) kendisine dedi ki, .................... ............... ..........
Evet, gerek HiÅŸam ve iÅŸgalci hapishanesinden firar eden o altı kimse gerek çıplak göÄŸüsleriyle düÅŸmanın karşısında savaÅŸmak veya bir tekbir getirmek veya bir ayet okumak için duran kimselerin durumu da böyledir. Bunlar cesur bir hilkat üzere doÄŸmuÅŸ olabilirler ancak bu cesaretlerini Allah yolunda ortaya koydular. Veya onlardan kimisi bu tinet üzere doÄŸmamış olabilirler, ancak bu hallerini deÄŸiÅŸtirmek için nefisleri üzerinde uÄŸraÅŸ verdiler, ta ki korku duvarını yıkıp cesur bir tinet elde ettiler. Yine Hz. Ömer’e döneceÄŸim, diyor ki: “Ben cimri ve bencil bir kiÅŸiydim, nefsimi yenmek için Allah'tan yardım diledim ve o halden kurtulmuÅŸ oldum. Evet, kendisi artık müminler ile olan iliÅŸkisinde bencil ve cimri olmadı, malından sürekli infak etti.
Ey insan! Irsi, kalıtımsal sıfatına teslim olma ve korkak, cimri gibi kötü özellikler üzerine yaratıldığını öne sürüp mesuliyeti Rabbine yükleme. Allah’tan yardım iste, Allah'ı kendinle beraber göreceksin. Bu minvalden sahabe-i kiramdan da örneklere rastlarız. Onlardan kimi bir an tereddüt yaÅŸamış ancak kendi nefsine karşı galip gelip kahraman olmuÅŸtur. Rabbimiz bize müminlerin en hayırlı fırkalardan olan Bedir ehlinden örnek veriyor. Ki Resulullah onlar hakkında ÅŸöyle buyurdu: “ Ey Ömer Allahu Teâlâ Bedir gazasında bulunanlara “istediÄŸinizi yapın! Sizin her iÅŸinizi affettim diye buyurdu.” Sahabe-i Kiram’ı sınıflandırdığımız zaman Bedir ehlini ayrı bir mertebeye koyarız. İşte bunların arasında bile Allah’ın haklarında haber verdiÄŸi ÅŸöyle kimseler vardır:
“Nitekim Rabbin seni hak üzere evinden çıkardığı zaman da mü’minlerden bir grup isteksizdi” (Enfal 5)
Yani müminlerden bir grup, savaÅŸmayı istemiyordu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v) onlara dedi ki: “kolay olanı; yani Ebû Süfyan’ın Åžam’dan dönmekte olan kervanını ele geçirmek ya da KureyÅŸ ordusuyla savaşıp askeri üstünlük elde etmek arasında tercih yapmakla emrolundum. Onlar ise kolay olanı yani kervanı ele geçirmeyi tercih ettiler.
“Nitekim Rabbin seni hak üzere evinden çıkardığı zaman da mü’minlerden bir grup isteksizdi. Gerçek ortaya çıktıktan sonra sanki göz göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi hak üzerinde seninle tartışıyorlardı. Hani Allah, iki topluluktan birinin muhakkak sizin olacağını vadetmiÅŸti; siz de güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkın ve inkâr edenlerin sonunu getirmek istiyordu. Bu istek, günahkârların hoÅŸuna gitmese de hakkı gerçekleÅŸtirmek ve bâtılı ortadan kaldırmak içindi.” (Enfal 5, 6, 7, 8.)
Rabbimiz, tercihi savaÅŸmak istemeyen o zayıf fırkaya bırakmadı; kendisinin hoÅŸnut olacağı ÅŸeyde herkesi topladı. Bu misal bizim de içinde bulunduÄŸumuz ÅŸartlarla kıyas edilebilir. Yüce Allah, ümmetin kaderini beÅŸeriyetin en alçak grubu olanların eline yani (*siyonistlerle) normalleÅŸme adımları atanların eline veya teslim olmuÅŸların, zillet içinde bulunanların eline terk etmeyecektir. Ki bunlar o kadar zilletteler ki, bir halkın temsilcisi olan bir baÅŸbakan gidip savunma bakanıyla görüÅŸüyor. Niçin? Çünkü içinde bulunduÄŸu zillettin derinliÄŸinin fazlalığından. Bizzat kendisi Oslo bitti diyor. İşte Rabbimiz, milletimizi bu gibi kimselere terk etmeyecektir; belki de herkesi, HiÅŸam ve diÄŸer kahramanların bulunduÄŸu yere veya Nablus’ta askerin önünde duran ve ÅŸehit düÅŸen o 21 yaşındaki gencin durduÄŸu yere taşıyacaktır. Aynı durumu Lübnan’da yaÅŸadık; din alimleri, kanaat önderleri, entelektüeller, siyasetçiler, saÄŸcılar, solcular tümü birden İsrail iÅŸgali önünde nasıl da durdular! “Allah, kimseye kaldıramayacağı bir yükü yüklemez.” Göz, iÄŸneye karşı koyamaz. Biz direniÅŸ gücüne destek verdik, aleyhte epey propaganda yapılmasına raÄŸmen azlığımız, karşı koyacak düzeye yükseldi ve böylelikle yüce Allah toplumun tümünü bu azınlığın tarafına koydu.
Evet, her birimizin zayıflık gösterdiÄŸi anlar vardır. Ancak bu anlara galip gelmemiz gerekir. Yine buna iliÅŸkin olarak Yüce Allah, tevbe ehline, Tebük ehline ÅŸöyle bir hitapta bulundu:
“Ey iman edenler! Size ne oldu ki “Allah yolunda savaÅŸa çıkın” denildiÄŸi zaman yere çakılıp kaldınız. Ahiretin yerine dünya hayatına mı razı oldunuz? Oysa dünya hayatının geçimliÄŸi ahirete göre çok azdır. EÄŸer gerektiÄŸinde topluca savaÅŸa çıkmazsanız, Allah size acı bir ÅŸekilde azap eder ve yerinize sizden baÅŸka bir topluluk getirir; sizler bu hususta Allah'a engel olamazsınız. Allah, her ÅŸeye gücü yetendir.” (Tevbe 38)
Yani ahirete ve cennet-i alaya talip olduÄŸunuz halde bu dünyaya mı yapışıp kaldınız! Evet iÅŸte böyle lahzalar vardır ancak onlar hemen sonra savaÅŸ ve cihada döndüler. Misal, Tebük Gazvesinden geri duran Sahabe-i kiramdan biri, çardakların gölgeliÄŸinde oturmuÅŸ, iki hanımı da kendisi için suyu soÄŸutmuÅŸtu, -o zamanlar su yerin altında bir müddet bekletilerek soÄŸutuluyordu- önünde de çeÅŸitli meyveler duruyordu. O sırada peygamber, sefere henüz çıkmıştı. Kendisi bir an düÅŸünüp dedi ki: “Ben serin bir gölgede oturuyorum, lezzetli meyveler önümde, iki güzel eÅŸim etrafımda fakat Resulullah bu yakıcı sıcakta seferde! Vallahi bu insaf, adalet deÄŸil! Vallahi Resulullaha yetiÅŸmeden önüme koyulandan hiçbir ÅŸey yemeyeceÄŸim!” Ve öyle oldu. Bir an zayıflığa düÅŸtü sonra kendine geldi. Bir anlık zayıflık, fakat on, yirmi, otuz yıl süren zayıflık mı olur! Buna zayıflık denilmez artık, teslim olunmuÅŸluk denilir. Hatta küfrün eÅŸiÄŸine gelinmiÅŸliktir. Çünkü yenilgi için adak adayacak duruma gelmiÅŸtir.
Sâlih mümin, hadiseleri Allah’ın kendisine öÄŸrettiÄŸine uygun olarak tefsir eder. Ahzâb ehline bir bakın! Bu surede geçen o ayet kolayca anlaşılmayan yani ilk okuyuÅŸta anlaşılması zor olan bir ayettir:
“Müminler, düÅŸman gruplarını gördüklerinde, “İşte, Allah’ın ve Peygamberinin bize vaad ettiÄŸi budur. Allah ve Peygamberi doÄŸru söylemiÅŸtir” dediler. Bu durum, onların sadece imanlarını ve teslimiyetlerini arttırmıştır.” (Ahzâb 22)
Allah, size ne vadetti? Ortada zafer de yok! Arap Yarımadasının her yerinden gelen orduların Medine’yi muhasaraya aldığını görmüyor musunuz? Allah, size ne vadetti? Yani müminler bu birlikleri, bu kuÅŸatmayı gördüklerinde onlara Allah, size ne vadetti ki diye sorulunca, “imtihan edileceÄŸimizi, sınanacağımızı vadetti” dediler. Yani:
“İnsanlar yalnız: “İman ettik” demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar?” (Ankebût 2)
Bu muazzam hadiseyi, öÄŸretildiÄŸi gibi tefsir ettiler, ÅŸeytanın istediÄŸi gibi deÄŸil! Misal ya Resulullah, bu da neyin nesiydi demediler... Rabbimiz, Bedir’de, Uhud’da meydana gelen bazı hatalardan bahsettiÄŸi hâlde burda asla böyle bir ÅŸeyden söz etmedi. Aksine ÅŸöyle buyurdu:
“Müminler, düÅŸman gruplarını gördüklerinde, “İşte, Allah’ın ve Peygamberinin bize vaad ettiÄŸi budur. Allah ve Peygamberi doÄŸru söylemiÅŸtir” dediler. Bu durum, onların sadece imanlarını ve teslimiyetlerini arttırmıştır. Mü'minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah'a verdikleri söze sadık kaldılar. Onlardan bir kısmı bu uÄŸurda can verdi, bir kısmı da can vermeyi beklemektedir. Onlar sözlerini asla deÄŸiÅŸtirmedi” (Ahzâb 22)
İşte bu düsturu bugün üzerinde bulunduÄŸun hale taşı... Allah bize İsrail oÄŸullarının daha kalabalık olacağını bildirdi. Bununla belki nüfus adedi bakımından olduklarından daha kalabalıklaÅŸacakları kastedilmiÅŸ olabilir. Ancak bundan da daha mümkün olan yorum hedeflerine varmak için onların tüm yeryüzünü kendilerine hizmet ettirecek bir kudrete ulaÅŸacaklarıdır, büyük bir savaÅŸ gücüne ulaÅŸacaklarıdır. İşte bu, Allah ve Resulü’nün bize bildirdiÄŸidir. Tıpkı bu haberden sonra mescide girileceÄŸini haber verdiÄŸi gibi... Bu Allah’ın vaadinden bir cüzdür. Suudi de olanlar da Allah’ın vaadinden bir cüzdür; bozukluÄŸun iyice görünür hâle gelmesi, din tacirleri ve münafıkların ortaya çıkması ve onları tasdik eden yalancılar bunların tümü Allah'ın haber verdiÄŸi ÅŸeylerdir. Bugün maskeleri düÅŸmüÅŸtür. İslam alemi, vahhabiliÄŸe tüm sapkınlığına raÄŸmen mescidi haramı, aile yapısını ve diÄŸer toplumun bazı mukaddesatın koruduÄŸu, zinayı ve bazı ahlaki yozlaÅŸmaları engellediÄŸi için sabrediyordu. Ancak bugün bunları da kaybettik. Bu uÄŸursuz komediyi tasavvur edebiliyor musunuz!
Yıl 1744. Kurucu Kral birinci Abdulaziz el-Suud ile Abdülvehhab (*VehhabiliÄŸin kurucusu) arasında bir anlaÅŸma yapıldı. Abdülvehhab dini bir dava sahibi, Suudiler ise savaÅŸ liderleri... Abdülvehhab’a dediler ki: Bu yeni din için dini öÄŸreti ve fetva sende, kılıç ise bizde! İşte böyle, Suudilerin taşıdığı kılıç zoru ve Abdülvehhab’ın fetvalarıyla Vehhabilik yayıldı. Kurulan birinci devlet Osmanlı sultanının emriyle Mısır'dan Kavalalı Mehmed Ali PaÅŸa'nın hamlesiyle yıkıldı. Kurulan ikinci devlet, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında kendi aralarındaki ihtilaf sebebiyle yıkıldı. Üçüncü Suudi devlet ise Abdülaziz bin Suud'un Amerika ve sonra İngiltere ile yapmış olduÄŸu cehennemlik ittifak ile kuruldu. Allah, insanları sınamak için Suudilere tıpkı daha sonra Deccal'in hizmetine vereceÄŸi devasa bir servet verdi.
Bugün ise dördüncü Suudi devleti söz konusu. Ve yeni bir ittifak. Muhammed bin Selman, toplumda fısk u fücuru yayan, karma konserler ve dans eÄŸlenceleriyle gençleri yozlaÅŸtırma görevini icra eden EÄŸlence Kuruluyla ittifak yaptı. Dün biri çıktı diyor ki, Suudi vatandaÅŸlarının ehli kitap hakkında kötü konuÅŸmamaları gerekir, çünkü bu turizm sektörüne zarar verir. Geçen de bir baÅŸkası, “nehiy ani’l- münker”in münkeri engellemek anlamına gelmediÄŸini sadece bunun günah olduÄŸunu söylemekle yetinilmesi gerektiÄŸini, elle herhangi bir müdahalenin söz konusu olmadığını, münkere el ile müdahalenin bidat (!) olduÄŸunu söyledi. Evet, aynen öyle elini havaya kaldırarak “bu bid’attır” dedi. Yani baÅŸtan beri söylene gelen “münkeri gücün yeterse elinle deÄŸiÅŸtir” ÅŸiarı, bidat oldu! Mesela yirmi yıldır, kadının araba sürmesi haramdır, diyorlardı. Trump geldi, ne yapıyorsunuz! öyle saçma ÅŸey mi olur kaldırın bu yasağı dedi. Hemen sonrasında haramdır diyenler, yani aynı kiÅŸiler, aynı reziller, aynı papaÄŸanlar bu sefer de yok haram deÄŸildir, haram olduÄŸuna dair elimizde bir nass yoktur, helaldir demeye baÅŸladılar. Helal ha! Be köpek oÄŸlu köpek! Trump dedi diye helal oldu, Allah dedi diye deÄŸil, ey necis, ey münafık, ey dinini dünyevi bir takım imtiyazlara satan rezil! Allah’ın laneti, Allah'a ve Resulüne yalan söyleyenlerin üzerine olsun! Bugün Muhammed bin Selman, Âli'l-Åžeyh'in torunuyla yani Muhammed bin Abdülvehhab’ın torunuyla ittifak yapmış durumda. Adı, Turki bin Âli'l-Åžeyh Ebû Nasır (*VehhabiliÄŸin kurucusunun torunu EÄŸelence Kurumu’nunbaÅŸkanı (!) ). İşte bu kiÅŸi EÄŸelence Kurumu’nun baÅŸkanlığını yürütüyor. Yahu biz daha önceki ittifakı tüm arıza ve bozukluÄŸuna raÄŸmen velevki hatalı bir ÅŸekilde de olsa toplumsal ahlâkı, Mescid-i haramı ve bir takım mukaddesatı muhafaza ediyor diye sineye çektik. Ancak bugün her ÅŸey deÄŸiÅŸti. Aynı aile yani Âli'l-Åžeyh, bu sefer fuhÅŸiyata, fesada, avretlerin açılmasına fetva veriyor ve konser ve partilerdeki kadın erkek karışıklığına göz yumuyorlar. Hatta çoÄŸu artık bu eÄŸlence partileri Suudî’nin sanat hayatından bir parça haline geldi demeye baÅŸladılar. KardeÅŸlerim buna iliÅŸkin söz uzar ama biz kısa keselim: İşte Allah ve Resulü’nün bize vadettiÄŸi budur. İşte böylece Allah onların maskesini düÅŸürecek. Ne zaman olacak kimse bilmez ama olacak; ÅŸartlar Mescid-i Aksa’yı tahrir etme ve İsrail’in yıkılışına hazır hâle getirildiÄŸinde iÅŸte bu ve bunlara benzeyen gruplar biz İslâm’ın anasıyız, babasıyız diyemeyecekler. Yine doksan yıldır kendilerine İslam’a davet edenler diye öne süren ve aslında Amerikan planlarının bir parçası olan gruplar da bunu diyemeyecekler. Ki bunlar (*İsrail ile) normalleÅŸme adımları atan Fasta normalleÅŸme adımını atan Fas kralının elini öpen kimselerdir. O kirli eliyle normalleÅŸme anlaÅŸmasını imzaladı. Üstelik bu yalancı müptezel, ben İslamcıyım, diyor. Bunlar, Suriye’de olsun, Libya’da olsun dışardan destekli kimselerdir. Dün iÅŸittik, Trablus'tan yaÅŸları henüz yirmiye ulaÅŸmamış yüz genç, IŞİD ile birlikte savaÅŸmak için gitmiÅŸler. Yani entrikalar sonlanmış deÄŸil devam etmekte... IŞİD bir ara neden gözlerden kayboldu? Çünkü o aralar onları kullananlara bir alternatif gerekiyordu, bir süreliÄŸine onları gözden kaybettirdiler... Bazı cahiller onlara katılmakla İslâmî olacaklarını düÅŸünüyorlar. İşte tüm bunlar, zayıflara, korkaklara, hainlere, teslim olmuÅŸ olanlara raÄŸmen hayır alametleridir inÅŸallah. Bunu yakın bir vakitte göreceÄŸiz inÅŸallah.
***** (2.HUTBE)*****
Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’adır. Salât ve selam yaratılmışların efendisi, Allah’ın elçisi Muhammed’e, âline, ashabına ve ona tâbi olanların üzerine olsun. Allah’tan baÅŸka ilah olmadığına Muhammed’in O’nun Resulü olduÄŸuna ÅŸehadet ederim.
“Ey iman edenler! Allah’tan sakının.”(HaÅŸr 18)
Yine bu haftada Kasım Süleymanî ve Ebu Mehdi el-Mühendis’in Amerikan insansız hava uçakları ile ÅŸehit edilmelerinin ikinci yıl dönümüydü. Bu münasebetle bir çok yerde anma toplantı ve merasimler gerçekleÅŸtirildi. Bu yıl dönümü dolayısıyla belki mübalaÄŸaya varacak derecede bir çok televizyon programı ve çeÅŸitli faaliyetler gerçekleÅŸti. Ancak buna karşın bazı kiÅŸiler ise sosyal medyayı bu adam Suriye’de Sünnileri öldüren bir katildir sözleriyle doldurmuÅŸlar. Yahu bizzat DireniÅŸ Gücü’nün liderleri “bu adam tünellerin açılmasına, hendeklerin kazılmasına yardımcı oldu, bunun için de maddi desteÄŸi saÄŸladı, direniÅŸ kuvvetlerini silahlandırdı” diyorlar. ÅžiimiÅŸ... Tamam kardeÅŸim açıkça adamın mezhebi ÅŸiidir, deyin kimse size bir ÅŸey demez. Fakat senin kinin onun yaptıklarını inkar etmeye ve onu katillerle bir tutmaya itiyor. Hangi din, hangi İslam, hangi İslâmî hareket seni bu saplantıya sokmuÅŸ! Bu gibi yalan söylemleri Müslümanların arasına yayarak İslam davası nasıl zafere ulaşır! İnsanlara yalan söylüyorlar... Yine karışıklığın olduÄŸu zamanlardı, ben minbere çıkmış gözlerim adeta ayeti olduÄŸu gibi görmüyordu, ayeti ÅŸöyle görmüÅŸtüm: Yüce Allah buyuruyor ki:
kendisi İslam’a davette bulunduÄŸu halde “Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kim olabilir.”
Ayet adeta bana böyle göründü: “Kendisi İslam’a davette bulunduÄŸu halde Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kim olabilir.” İslam’a yalan ile davet ediyorsun! Mensubu olduÄŸun harekete, partiye yalan ile davet ediyorsun. Peki nasıl baÅŸarıya ulaÅŸacaksın be alçak herif, ne aÅŸağılık herif! Üstelik Åžeriatta, Müslüman ahlakında, insan ahlakında temel olan ÅŸey dürüstlüktür. Mesela geçen cahiliyedeki adamların dürüstlüklerinden örnekler verdik; cahiliye devrindeki Yahudi Samuel’in vefasından, Anterin ahlakından bahsettik. Sizler cahiliye devrinden daha aÅŸağıdasınız! Sizler yalancılık ve aldatıcılıkla İslâm bayrağını taşıyorsunuz. Bunların tümü geçici bir köpük niteliÄŸindedir.
“Köpük atılır gider. İnsanlara yarar saÄŸlayan ÅŸey ise yerde kalır.” (Ra’d 17)
İşte Allah, böyle misaller verir. Allah’ın izniyle bu ve benzeri ayetlerin tevillerini yakın bir vakitte göreceÄŸiz.
“Åžüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.”
Allahım (peygamber efendimiz) Hz. Muhammed ve âlini, Hz. İbrahim efendimiz ve alinî mübarek kıldığın gibi mübarek kıl. Åžüphesiz sen Hamîdsin, Mecîdsin.
KardeÅŸlerim “Allahümme Salli alâ Muhammed” de diyebilirsiniz “Allahümme Salli alâ Seyyidina Muhammed” de diye bilirsiniz bir fark yok. Ne o kıymetinden bir ÅŸey eksiltir ne diÄŸeri kıymetinden bir ÅŸey arttırır. Kimsenin size felsefe yapmasına izin vermeyin. Yalnızca ismiyle salat getirmeniz bile yetiyor, çünkü sadece ismi imanın, temcid ve yüceliÄŸin sıfatıdır. Ve tabiiki O bizim efendimizdir. Salat ve selam getirin O’na...
Allah’ım bize maÄŸfiret buyur ve merhamet et, bize afiyet ver ve günahlarımızı affet, bizi kendinden baÅŸkasına muhtaç etme. Allah’ım öfke ve gazabı bizden uzak tut, bize hakkı hak olarak göster ve bizi ona tâbi kıl, bize bâtıl olanı bâtıl olarak göster ve bizi ondan beri kıl, bizimle ol aleyhimizde olma, Kur’an-ı Kerim’i kalplerimizin baharı kıl, bizi dünyada ve ahirette Kur’an’ın sadık ehlinden kıl ve bizi onunla sana gelen basamaklarda yükselt ey Rabbü’l-alemin. Allah’ım din ticareti yapanları, münafıkları ve kullarına yalan söyleyen yalancıları rezil rüsva et. Ya Rabbü’l-alemin! Hâlimizi daha iyi bir hâle deÄŸiÅŸtir, bize hak olanı hak; bâtıl olanı bâtıl olarak göster, hâlimizi daha iyi bir hâle deÄŸiÅŸtir, anne ve babalarımıza maÄŸfiret buyur, amellerimizi hayırla sonuçlandır.
“Åžüphesiz Allah adaleti, ihsanı ve yakınlara vermeyi emreder, hayasızlıktan, kötülükten ve zorbalıktan da nehyeder. Olur ki öÄŸüt alırsınız diye size öÄŸüt veriyor.” (Nahl 90)
KUDÜS GÖNÜLLÜLERİ EĞİTİM AKADEMİSİ